Kod Adı Türkistan: Mustafa Çokay. Darhan Kıdırali

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kod Adı Türkistan: Mustafa Çokay - Darhan Kıdırali страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kod Adı Türkistan: Mustafa Çokay - Darhan Kıdırali

Скачать книгу

yakmasına rağmen bir endişeyi de beraberinde getirmişti. Bu dehşetli savaş, Türkistan’da millî ruhun uyanmasına yol açtı. Vatansever aydınlar, Çarlık Hükûmeti mağlûbiyete uğrarsa imparatorluk çöker ve Türkistan’ın bağımsızlığının yolu açılır diye düşünüyorlardı. Savaşın uzun süre devam etmesi, bir zaman sonra savaşa Osmanlı Devleti’nin de dâhil olması ve cephede yenilgiye uğrayan Çarlık Rusyası’nın savaşı bahane ederek Türkistanlılardan zorla ağır vergiler toplayark sömürücülüğünü daha da arttırması, milliyetçi aydınları ciddi endişelere sürükledi. Ağır ızdıraplar çekmiş bu büyük bozkır, ufacık bir kıvılcımla alev topun a dönüşmeye hazırdı.

      Öyle de oldu. Toprakları talan edilen, sürekli baskı ve zulüm gören, Rusya’dan getirilen Rus köylüsü mujiklerce malına mülküne el konan yerli halkın içinde uzun zamandır kor hâlinde bulunan ateş nihayet coşarak öfke, hiddet ve intikam olarak dışarı çıktı. Ayaklanmanın bir anda başlamasında ve gittikçe de büyümesinde Çar’ın 25 Haziran 1916 tarihinde Türkistan ve duruma göre Sibirya’da yaşayan “Rus olmayan ulusların 19 ila 43 yaş arasındaki erkeklerinin cephe gerisinde istihdam edilmesi” konulu kararnamesi etkili oldu. Halkın kin ve öfkesini doğuran asıl mesele ise Çar’ın güvenmeyişi ve ellerine silah vermemesi, bu da yetmiyormuş gibi onları cephe gerisinde beden gücüyle yapılan işlere çağırmasıydı.

      Temmuz ayının ortasında bütün Türkistan büyük bir felaketle karşı karşıya idi. Bir tarafta “Oğlumu işçi olarak cepheye göndermeyeceğim…” diye ayaklanan halk, diğer tarafta “İstesen de istemesen de ben alırım…” düşüncesiyle güç kullanmaya hazır devlet vardı. Torğay vilayeti vali yardımcısı “Hayatta hiçbir Kazak kalmasa dahi Çar’ın emri yerine getirilecek!” diyerek halkı tehdit ediyordu.

      İlk isyan kıvılcımları Jetisuv/Yedisu topraklarında görülmeye başladı. Temmuz ve Ağustos aylarında Çar kararnamesine karşı çıkanlar ellerinde mızrak, kılıç, sopa, gürz ve avcı tüfekleri bulunan silahlı bir birlik kurdular. Bunu fark eden resmî makamlar, 17 Temmuz’da Türkistan bölgesinde savaş durumu ilan etti.

      Temmuz ayında tutuşan isyan ateşi, Ağustos ayında daha da arttı ve çok geçmeden bütün Türkistan’a yayıldı. Yedisu bölgesinde başlayan ayaklanmayı bastırmak için Rus Çarlığı, 8750 tüfek, 3900 kılıç, 47 makineli tüfek ve 16 topla teçhiz edilmiş 119 birlik sevk etti. Kudurmuş askerler sivil halka âdeta soykırım uyguladı. Köyleri yıktı, evleri ateşe verdi, binlerce sivil insanı katletti. Yerinden yurdundan edilen insanlar her şeyini geride bırakarak başka bölgelere veya ülkeler kaçtı. Yedisu vilayeti halkının yaklaşık dörtte biri yani yaklaşık 300 bin kişi Doğu Türkistan’a göç etmek zorunda kaldı.

      Mircakıp Duvlatoğlu, yaşanan trajediyi Kazak gazetesinde şöyle dile getirmişti: “Halk çaresiz ve endişeli. Gece uykusu yok, gündüz huzur yok. Sanki bugün yarın infaz edilecek ölüm cezasını bekleyen esirler gibiler…”

      Alaş’ın12 önderi Alihan Bökeyhanov da bu günleri şöyle tasvir etmektedir: “Tanrı Dağı’ndan Tobıl’a, Astrahan’dan Altay’a ocağına ateş düşen Alaş evladı harekete geçti. Erkekler uyku nedir bilmeden gece günüz şehirlere ve kırlara sefere çıktılar…”

      Alaş evladı “Cephe gerisinde işçi olarak boşu boşuna ölmektense canı vatana feda etmek yeğdir.” diyerek atlarını hazırladır. Kollarını çemreyen yiğitler ata bindiler. Kenesarı Han döneminden kalma gürzleri bellerine bağlayan orta yaş üstü erkekler “Ey atalar ruhu, bizi koru ve kolla!” deyip gençlerin önüne düştüler. Türkistan’ın her yerinden “Gençler öleceğine biz ölelim! Çocuklarımızı silahsız olarak diri diri ecelin kucağına göndermektense burada kendi toprağımızda, kendi yurdumuzda şehit oluruz!” naraları yükselmeye başladı. Altay, Atırav, Torğay, Semerkant, Arka, Andican, Yedisu ve Cizzak arasında yaşayan herkes silahlandı. Rus sömürgesi olalı beri Türkistan halkı ilk kez birlik içinde hareket ediyordu. Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Karakalpak tek yürek oldu.

      Ayaklananan halka hükûmetin tepkisi çok sert oldu. Çarlık zulmü, kuzey cephesi komutanı General Kuropatkin’in 21 Temmuz’da Türkistan bölgesine vali atandıktan sonra daha da arttı. Semerkant, Hocent ve Cizzak şehirlerinde kanlı çarpışmalar vuku buldu. Fergana Valisi Albay İvanov isyanı bastırmak amacıyla 3 Ağustos’ta tepeden tırnağa silahlanmış birliklerile sivil halka saldırdı, binlerce masum insanı katletti. Bundan çok memnun olan General Kuropatkin, vali Follbaum’a yolladığı telgrafta, Jetisu’daki Kazak ve Kırgız unsurunu yok etmek için gönderilen kuvvetleri “Çernyayev, Romanovski, Kaufman, Skobelev, Sırderya, Semerkant ve Fergana vilayetlerini çok az bir kuvvetle işgal ettiler.” diye övüyordu.

      Kuropatkim bir taraftan yerli halkı zapturapt altına almak için her türlü insanlık dışı yöntemi uygularken diğer taraftan da nüfuzlu kişileri kullanarak durumunu sağlamlaştırmaya çalışıyordu. General Abdulaziz Devletşin’i vazifeye yanına getirten Kuropatkin, genç olmasına rağmen toplumca sevilip sayılan Mustafa Çokay’a da çağrıda bulundu fakat Mustafa bu eli kanlı katilin yanında olmayı asla kabul etmedi.

      14 Haziran 1910’da Taşkent’teki Sırderya Valiliğinden Mustafa’ya,“Askerlik kanununun 42. maddesi uyarınca askere çağırılmayacağı” yazılı 250806 numarlı özel bir evrak gönderildi. Belgede ayrıca yükseköğretim kurumunda eğitim aldığı yazmaktaydı. Dolayısıyla kendisi için bir tehlike söz konusu değildi. Mustafa’yı çaresiz halkın içine düştüğü durum endişelendiriyordu. Cephe gerisindeki işler için askere alınan silahsız Türkistanlılar, açık hedef değil miydi? Buna karşı gelip cepheye gitmezlerse Çar’ın emrini karşı geldikleri için yine öleceklerdi. Ne yapılmalıydı? Bu konu üzerinde çok kafa yoran Mustafa, Kazak gazetesinin tutumunu destekledi. Boşu boşuna ölmektense cepheye gitmeleri doğruydu lakin hükûmet onları askere çağırdığı kişilere silah da vermeliydi. Böylece bu savaşçı halk, modern silahları tanıyarak kendi savaştan sonra kendi askerî birliklerini de oluşturma imkânı bulacaktı.

      Aradan çok vakit geçmeden Kazak gazetesinde Alihan Bökeyhanov’un, Rusya Devlet Duması üyelerine katliam yapılan yerleri gezme çağrısı yayımlamdı. Bunun üzerine Türkistan’daki durumu yerinde incelemek üzere aralarında Devlet Duması Müslüman Grubu Başkanı Kutluğ Muhammed Tevkeleyev ve ünlü mebus Aleksandr Kerenski’ninde bulunduğu bir heyet yola çıktı. Türkistan bölgesine Ağustos ayında gelen heyete Mustafa; tercüman, sekreter ve uzman araştırmacı olarak katıldı.

      Semerkant, Fergana ve Sırderya vilayetlerinde incelemelerde bulunan heyet üyeleri gördükleri karşısında şoke oldular. Özellikle yerle bir edilmiş, kan ve çürümüş insan eti kokan Cizzak şehrini görünce dehşete düştüler. Büyük bir mezarı andıran şehirde, ağzını burnunu sararark dolaşan Kerenski, Mustafa’ya şehir merkezine ne zaman varacaklarını sordu. Mustafa şu anda tam da şehrin merkezinde olduklarını söyleyince onun sözlerine inanıp inanmamak tereddüt eden Kerenski “Bu nasıl bir dehşet böyle! Nasıl bir vahşilik! Yeter artık, bu görüntülere bakmaya daha fazla dayanamayacağım! Geri dönelim!” diyerek arkasını dönüp gitti. Heyet iki gün sonra Andican’a geldi. Gençliği Türkistan’da geçen, babası bu bölgenin eğitim kurumunda yöneticilik yapan Kerenski, 22 Ağustos 1916’da Andican Camisinin bahçesinde Türkistanlılarla Rusların dostluk ve barışı için dua etti. Burada yaptığı konuşmada, Çarlık Hükûmetinin insanlık dışı siyaseti yüzünden Rus demokrasisine ve şahsına herhangi

Скачать книгу


<p>12</p>

Alaş, bütün Kazakları, zaman zaman bütün Türkleri anlatmak için kullanılan bir isimdir. Alihan Bökeyhanov önderliğinde Ekim Devrimi’nden sonra kurulan partiye Alaş Partisi, Semey’de teşkil edilem millî hükûmete ise Alaş Hükûmeti denmiştir.