Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler. Evliya Çelebi

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler - Evliya Çelebi страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler - Evliya Çelebi

Скачать книгу

kızaklarının altına kaydırıcı maddeler döktürdü. Bağlı kızakları ırgatlarla mekanik bilimine göre nice bin namlı levend yiğitler çekmeye başladılar. Ok Meydanı’nın o çimenlik ovasına gelince Tanrı’nın emriyle iyi bir rüzgâr esmeye başladı. Bütün gemilerin yelkenlerini açtılar. İslam gazileri, Allah Allah diye bağırarak, top ve tüfek atarak yürürken o meydan 150 tane gemi ile deniz yüzüne benzedi.

      Kâfirler İstanbul’dan bu süslerle bu gemileri görüp acaba ne oldu diye perişan oldular. Kale içinde, kâfirler arasında bir söylentidir dolaştı.

      Oradan İslam gazilerinin 150 tane gemiyi Tersane Bahçesi dibinde Şahkulu denilen iskelede denize indirdikleri yerler hâlâ Ok Meydanı içinde bellidir. Orada gemilerin altına saçılan kaygan maddeler hâlâ orada kendi kendine bitip kaybolmaktadır.

      Ondan sonra bütün İslam gazileri aletleri ve silahlarıyla gemilere binip hazır olarak durdular. Kâğıthane’de Temürtaş Paşa’nın yaptırdığı 50 tane büyük kadırga dahi Eyüp tarafından ortaya çıktılar. Elverişli rüzgârla yelkenlerini açıp içinde olan mücahitler top ve tüfeklerini atarak Allah Allah diye bağırdılar. Böylece kaleyi kuşatan İslam askerine kuvvet gelince kâfirler tarafında çöküntü belirtileri başladı. Kalede gedikler açılmaya başlayınca tekfura “Yirminci günde kaleyi teslim edelim.” demeye başladılar. Sözün kısası, kalenin sağlamlığına bel bağlayan gururlu kâfirlerde bezginlik ve pişmanlık başladı. Tekfura çıkışıp: “Bir yandan kıtlık, bir yandan gökten inen yağmur, bir yandan da Türklerin gelişi ve hücumu bizi mahvetti!” diyerek her biri fırsat bulup kalenin gedik açılan yerlerinden İslam askeri tarafına doğru kaçmaya başladılar. İslam askeri bunları bu hâlde görünce daha ziyade kuvvet bulup içerden kaçan kâfirlere saygı gösterir oldular.

      O gün Karamanoğlu, Germiyanoğlu, Tekebayoğlu, Aydınbay ve Sarıhanbayoğulları 77.000 silahlı askerle imdada gelip Müslüman ordusu taze can buldu.

      Derhâl kadırgalarla karşıya geçen Temürtaş Paşa deniz kıyısına İslam askeri döküp önce Eba Eyyübi Ensri Kapısı’ndan Ensri Sultan tırmandı.

      Molla Pulad, Sultan Kapısı’ndan tırmandı. Bilgin kişilerdendi. Keramet sahibi hafız kimse idi.

      Molla Fenari hazretleri, Kız Kapısı’ndan tırmanıp o tarafta bir gecede bir küçük hisar yaparak kaleyi sağlamlaştırdı. Zamanımız padişahları o kaleyi tamam edemediler. Hâlâ bir mamur kaledir.

      Petro adında bir rahip 300 keşiş ile bu kaleden kaçıp Müslüman oldular. Mehmed Petro o yerden tırmandığı için Petro Kapısı yani Taş Kapısı derler. Tanrı’nın emriyle o gece yeni yapılan kaleyi Mehmed Petro fethedip kendisine sancak ihsan olundu.

      Aya Dede 300 Nakşıbendi dervişiyle Aya Kapısı’ndan tırmandı ve şehit olup kale kapısı içinde eski mahkememiz olan Sirkeci İskelesi’nde gömüldü.

      Cebe Ali hazretleri, Cibali Kapısı’ndan tırmandığı için Cebe Ali’den bozma olarak Cibali Kapısı derler. Mısır’da Sultan Kalavun’un şeyhi idi. İstanbul fethinde bulunmak için Bursa’ya gelip Zeyneddin Hafi tarikatinde seccade sahibi olup at çulundan bir cübbe giydiği için Cebe Ali derler.46 Sonra İstanbul fethine geldikte Ekmekçibaşı olup bütün İslam askerine ekmek yetiştirirdi. Kimse esrarına vakıf olmayıp bir fırından kaç yüz bin Tanrı kulu, pamuk gülü gibi has ve beyaz ekmek yerdi.

      Bu Cebe Ali, Ok Meydanı’ndan inen gemilere binmeyip hemen Tersane Bahçesi önünde 300 Zeyneddini Hafi dervişi denize postlarını döşediler. Tanrı’nın birliğini söyleyip tef ve kudüm çalarak ve gizli bilgilerini açığa vurarak güneşten daha açık ve seçik bir şekilde deniz üzerinden yaya ve postları üzerinde geçtiler. Cehennemlik kâfirler kaleden bunu görünce korkudan akılları başlarından gitti. Cebe hazretleri postunu denizden alarak Cibali Kapısı’ndan tırmandı.

      Keramet gösterdiği için fetihten sonra kendisi şehit olup Gül Camisi sahasında gömüldü. Bütün dervişleri oracıkta münzevi oldular.

      Horos Dede, Unkapanı’ndadır. Onun için Horos Kapısı derler. Kapının dışarı eşiğinden içeri girerken sol tarafta, ta eşiğinin üzerinde bir horoz resmi vardır. Onun için Horozlu Kapı derler.

      Horos Dede, atamız Türk Hoca Ahmed Yesevî hazretlerinin dervişlerinden olup Hacı Bektaş-ı Veli ile Horasan’dan gelmiştir. Çok yaşlı olup Fatih’le İstanbul’a gelirken asker içinde gece gündüz yirmi dört saatte yirmi dört kere horoz gibi ötüp “Kalkın ey gafiller!” derdi. İslam gazileri ona bunun için Horos Dede dermiş. Merhum Yavuk Er ona çok inanmış olmakla şerefine Unkapanı’nın iç yüzünde bir cami yaptırmıştır ki hâlâ Sağrıcılar Çarşısı içinde Yavuk Er Camisi ve Mahallesi derler.47 Merhum dedemiz Unkapanı dışında, ana yol üzerinde bir sedde gömülmüştür. Yanında abdest almak için musluklar yaptırmıştır. Hâlâ ziyaretgâhtır. Ayazmand Beyi Ali Bey, Akkoyunlulardan Uzun Hasan’ın amcalarındandı. Ayazma Kapısı’ndan bütün askeriyle tırmandı ve taze abdest almak için bir ayazma kazdı. Onun için Ayazma Kapısı derler. Deniz kıyısında güzel ve saf bir sudur.

      Hatablı Sultan, Aksaray’da Oduncuoğlu demekle tanınan irşad edici, olgun kimseydi. 1000 dervişiyle Odun Kapısı’ndan tırmanmıştır ki bu adın verilmesine sebep odur. Hâlâ Odun Kapısı derler.

      Şeyh Zindani, Abdurraüfi Sarnedani’nin seyidlerindendir. Harun Reşid zamanında elçilikle gelip kralın zehirleyerek şehit ettiği Baba Cafer Sultan, Şeyh Zindani’nin atasıdır. Baba Cafer’in Zindan Kapısı içinde gömülü olduğunu Şeyh Zindani bilip Fatih ile Edirne’den gelmiş, 3000 seyid ile aman vermeyip Zindan Kapısı’nı kale etmiş ve kale içinde büyük atasına varıp ziyaret edince kendi yeşil sarığını Baba Cafer Sultan’ın başı üzerine koymuştur. Fetihten sonra 70 yıl türbedar olmuş ve bir büyük tekke yapmıştır.

      Fetihten sonra Fatih orasını yine zindan yaptığı ve Şeyh Zindani fethettiği için Zindan Kapısı derler.

      Padişah, Şeyh Zindani’den sonra onun yerine yine aynı soydan Seyid Muhammed’i, Baba Cafer’e türbedar tayin etti. Seyid Muhammed, 889 tarihinde (= 1484) Sultan Bayazıd-ı Veli’nin, Salsal48 tahtı olan Kili ve Akkerman Kalelerini fethedeceğini Şeyh Zindani ve Kara Şemseddin ile müjdelemiştir.

      Fetihten sonra Bayazıd-ı Veli Edirne’ye geldiği zaman, ölmüş olan Şeyh Zindani’nin ruhu için bütün zindanda olanları azat etmiş, Zindan Kulesi’nin karşısında, yol üzerinde bir türbe yaptırmış, cenazede Bayazıd’ın kendisi de hazır bulunmuştur. Orada gömülüdür.

      Tekkesinde Tîgî Bey’in yazdığı tarih vardır. Hâlâ büyük bir tekkedir. Bütün evlatları da orada gömülüdür. İstanbul’da şimdi de Baba Cafer Zindani Tekkesi’ni bekleyenler onun zürriyetindendir ki soy kütüklerinde şöylece yazılmıştır:

      Abdurraüfi Samedani, onun babası Şeyh Cemaleddin, onun babası Emir Sultan’ın kızının oğlu, onun babası Şerefeddin, onun babası Taceddin. Onlar da kız tarafından Razi Bilal oğludur. O da Seyid Sekkin’in kızındandır ki Ak Şemseddin civarında, Torbalı köyünde gömülüdür. O, İstanbul zindanında gömülü Baba Cafer’in oğludur. O da Muhammed Hanefi evladıdır ki bizim atamız “Muhammed Hanefi Oğlu Ahmed Yesevî” ye varmaktadır.

Скачать книгу


<p>46</p>

Daha önce, 34 numaralı notta da belirtildiği gibi, Mısır Sultanı Kalavun, Fatih’ten çok önce yaşamış ve 1279-1290 arasında hükümdarlık etmiştir. “Cebe” ok ve sonra silah ve daha sonra savaş levazımı manasına gelen Türkçe bir kelime olup Arap harfleriyle yazıldığı zaman “cübbe” gibi de okunabilir.

<p>47</p>

Evliya Çelebi’nin İstanbul fethinde bulunan büyük dedesinin adı yukarıda Yavuz Özbek diye geçmişti. Eski harflerle yazıldığı zaman bu iki ad birbirine benzediği için bir istinsah karışıklığı olduğu anlaşılmaktadır.

<p>48</p>

“Salsal” Arapçada çok anıran eşek demek olup eski Osmanlıların o zamanki Romenleri çok hakir görmeleri sonucu Buğdanlılar için kullanılmış bir kelimedir. Kelimenin bir manası da kumla karışık balçık demektir. (Ahteri, 1293, s. 583).