Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler. Evliya Çelebi

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler - Evliya Çelebi страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler - Evliya Çelebi

Скачать книгу

hâlde Hünkâr Sarayı çevresinde olan kapılar kuşatılmamıştı; ama Yedikule Kapısı’na yardıma gelen Karamanoğlu, Yedikule’den kuşattı.

      Tekebayoğlu, Silivri Kapısı’na tayin olundu.

      Aydınbayoğlu, Yeni Kapı’dan kuşattı.

      Sarıhanbayoğlu, Top Kapısı’ndan tırmanıp o yolda şehit oldu. Yerine Menteşebayoğlu tayin olundu.

      Edirne Kapısı’na İsfendiyaroğlu tayin olunup cidden kahramanca savaştı derler.

      Eğri Kapı’dan Hamidbayoğlu tayin olundu. İstanbul’un iki tarafı kuşatıldı. Ancak Yedikule’den Saray Burnu’na kadar Kum Kapı tarafları deniz kıyısı olmakla kuşatılmadı.

      Ama Yedikule tarafından kumandan şair Ahmed Paşa tam gayret gösterip kâfirlerin topuna tüfeğine bakmayarak kalenin nice yerlerini yıktı.

      Silivri Kapı’da Haydar Paşa göz açtırmayıp kâfire top ve tüfek attırmaz oldu.

      Mahlası Adni olan Mahmud Paşa, Yeni Kapı kumandanı idi. Kaleyi yıkıp üç defa hücum ettiyse de fethedemedi.

      Top Kapı kumandanı Karamanlı Nişancı Mehmed Paşa, ki Celaleddin-i Rumi neslindendir, Uzun Hasan savaşında hayli yiğitliği görülmüş bir vezirdi, Top Kapısı’ndan kâfirlere bir top attırmaz oldu.

      Edirne Kapısı’nda Sadi Paşa vardı. Savaşçı bir yiğitti. Sultan Cem ile Firengistan’da çok oturup nice savaş fenleri öğrenmişti. Edirne Kapısı’nda yiğit İsfendiyaroğlu ile birlik olup İstanbul fatihi biz olalım diye ikisi de çok bahadırlıklar gösterdiler. Yedi yerden Edirne Kapısı taraflarını yıktılar ki alametlerinden bellidir.

      Hersekoğlu Ahmed Paşa, Eğri Kapı kumandanıydı. Eğri Kapı’yı topa tutarak döve döve doğrultup kâfirlerin belini kıl gibi inceltti.

      Böylece İstanbul kalesi 20 gün kuşatılıp fetihten asla eser zuhur etmeyince bütün İslam gazileri, 70 büyük evliya, dört mezhepte fetva sahibi 3000’den fazla bilgin ve bu kadar şeyh, kalenin fetholunmamasına üzüldüler. Hepsi birden bütün gönülleriyle Tanrı’ya yönelip fethini rica ettiler.

      Bunun üzerine ulu Tanrı’nın emriyle hemen İstanbul’un üzerine bir karanlık çökerek gök gürlemesiyle şimşek çaktı. O anda At Meydanı tarafından göğe doğru bir ateş yükseldi. Birçok büyük yapılar havaya uçup kimi karaya, kimi denize düştü. O gün kaledeki kâfirlerden üç bini korkudan kaleden dışarı kaçtı. Kimi Müslüman olarak padişah hizmetine girdi, kimi başka diyara gitti.

      Fakat kâfirler yine gayreti elden bırakmadılar. Kalenin yıkılan yerlerini onararak savaşa devam ettiler. Fakat kıtlıktan durumları güçleşmişti.

      Kuşatmanın 30’uncu günü Sultan Mehmed, başına Peygamber’inkine benzer kavuğunu giyip ayağına mavi çizmesini çekerek Düldül gibi bir katıra bindi. İstanbul Kalesi çevresini gezip İslam askerine ihsanlarda bulundu. Türlü vaadlerle İslam askerini savaşa kışkırttı.

      O taraftan geçip nice bin askerle Eyüp’ten Kâğıthane tarafına vardı. Bey Irmağını ve Kâğıthane Irmağını geçip Levend Çiftliği denen yerde yapılmış olan yeni 40 fırkateyni alarak yine kızaklara bindirdi. Kızakları çekerek Ok Meydanı’ndan aşırıp askerlerin yardımıyla Şahkulu İskelesi’nde denize indirdiler. İçine silahlı, kırmızı fesli ve arakıyeli50 Arabistan yiğitlerinden asker doldurup, yine İstanbul’a geçti.51

      Tanrı’nın Buyruğu ve Hikmeti ile Olan Acayip İş

      10 tane patrona52 ve mükemmel silahlarla silahlanmış 10 kalyon53 haçlı bayraklarını açıp Saray Burnu önüne demir atmışlardı. Davullar ve erganunlar çalıp top ve tüfekle yaylım ateş ederek bir eğlenirlerdi ki dillerle tarif olunmaz. Benden 200 tane fırkata54 ve kayıklar içinde Ok Meydanı’ndan gelen Müslümanlar bu gemilere saldırıp bal arıları kovana üşer gibi üşüştüler. Önden, arkadan örümcek gibi urganlar atarak kâfir gemilerine doldular. Önce bunları kendilerinden sanan kâfirler Allah Allah seslerini işitip bunların Türk askeri olduğunu anlayınca silaha sarılmaya güçleri yetmediği için hep tutsak edildiler.

      Kalede olan kâfirler bu hâli görüp kederden saçlarını, sakallarını yoldular. Saray Burnu’nda, Kurşunlu Mahzen’de ve Kız Kulesi’ndeki topları semender55 gibi ateş ettilerse de limanın iç yüzüne inmiş gemilere karadan ateşin faydası ne?

      Hâlbuki kâfirler Boğazlardan gelen gemiler için çevreyi toplarla donatmışlardı. Kâfirlerin gözü önünde 10 kalyon ve 10 kadırganın56 direklerindeki haçlı bayraklar baş aşağı olup İslam gemileri kâfir teknelerini Allah Allah haykırışları ile yedeğe alarak ve tüfekler atarak Galata ve İstanbul Haliç’i üzerine yürüttüler. Tersane Bahçesi önünde demir atıp birkaç kere top ve tüfek eğlencesi yaptılar. Kâfirlerin ödü patladı. İslam gazileri sevinip taze hayat buldular.

      Serdengeçtiler gemilerden çıkıp Tersane Bahçesi’nde Fatih ve Ak Şemseddin’e müjdeyi götürdüler. Ak Şemseddin hemen dedi ki: “Sultanım, beyim! Siz Manisa’da şehzade iken Mısır bölgesinde Akka, Sayda ve Beyrut Kalelerini kâfirlerin aldığını duyup bu kadar Tanrı kulu, bu kadar çocuk ve kadın tutsak oldu diye ağladığınız zaman elem çekme beyim, İstanbul’u fethedeceğiniz günde yağma edilmiş Akka’dan gelmiş akide ve pişmiş helva yersiniz diye sizi avundurmuş ve İstanbul’un fethini müjdelemiştik. O gün gelince İslam gazilerine adalet eyle ve her şeye kanaat edip razı ol demiştim. İşte o pişmiş helvanın neticesi geldi. Tanrı dilerse ellinci günde kale dahi fethedilecektir.” dedi.

      Bütün İslam gazileri gemilerde olan ganimet mallarını ve esirleri defterlere kaydedip Allah emaneti olarak Fatih’e verdiler ve yine savaşa devam ettiler. Mallar ve tutsaklar şöyle idi: 3000 kese Takyanos filörisi, 1000 külçe halis altın, 2000 kese gümüş külçesi, yirmi gemide 8000 esir, 20 kaptan, 1 kral oğlu, Fransa kralının 1 genç kızı, 1000 Müslüman kızı ki kimi Şerife,57 kimi değil, her biri güneş gibi parlak kızlar, nice yüz bin silah ve savaş levazımı.

      Fatih bu ganimet mallarını, Fransa kralının kızını ve öteki Müslüman kızlarını Ak Şemseddin’e teslim edip kendisi kalenin fethi işiyle uğraştı.

      Meğer evvelce İstanbul Kostantin’i, Fransa kralının kızı ile nişanlı imiş. Fransa kralı da kızının şerefine büyük bir donanma hazırlayıp 600 gemiyle Arabistan yakalarını vurarak o uğursuz yılda Akka, Sayda, Beyrut, Şamtarablusu, Gazze, Remle şehirlerini zaptetmiş. Arabistan ve Havran’ın iki binden ziyade güzel kızlarını tutsak etmiş.

      Sonra, bu kadar ganimet malı ile ve bu kadar Müslüman cariyelerle güya kral, andına vefa edip kızını İstanbul tekfuruna, zengin mallarla donattığı 10 kalyon ve 10 kadırga ile gönderdi. Akdeniz Boğazı’na gelip gördüler ki Türkler tarafından kaleler yapılmış. Bunun üzerine melunlar hileye başvurdular. Lodosun çok sert estiği bir günde 5

Скачать книгу


<p>50</p>

“Arakiye” bir nevi Arap başlığı. Güneşten korunmak için önden gözlere kadar inen, arkadan enseyi de örten bir bez parçasından ibarettir.

<p>51</p>

Evliya Çelebi’nin İstanbul kuşatması ve fethi hakkında verdiği bilginin tarihî hiçbir tarafı yoktur. Birtakım hayalî kumandanlardan bahsetmesi, çoktan Osmanlı Devleti’ne katılmış eski Anadolu Beyliklerinin beylerini Fatih’e yardıma gelen ayrı askerler gibi göstermesi, ayrıca onların adlarını da “Menteşebayoğlu”, ‘Saruhanbayoğlu” şeklinde yanlış yazması, İstanbul kuşatmasına Arabistan askerlerini de iştirak ettirmesi, Sultan Cem’le arkadaşlık ederken Avrupa’nın savaş usullerini öğrendiğinden bahsettiği Sadi Paşa’yı bu kuşatmada bir kol kumandanı olarak tanıtması ve İstanbul fethini kılıç erlerinden çok evliyalara mal etmesi On Yedinci Asır Osmanlı aydınının kendi tarihi hakkındaki gafletini ortaya koyması bakımından çok ilgi çekicidir. Evliya Çelebi’nin bu satırları menkıbelerin, destanların nasıl doğduğunu göstermesi bakımından dikkate değer. İstanbul’un günlerce alınamayışını içeride bulunan Yavedüd adlı bir dervişin duasına hamletmesi, mantık tanımayan inanç garabetlerinden biridir. Bununla beraber bu satırlar arasında tarihin bazı gizli kalmış noktaları da bulunabilir. Gemilerin indirildiği yerler hakkındaki sözleri bu kabildendir. Diğer tarihlerde umumiyetle kaygan madde olarak zeytinyağından bahsolunur. Evliya Çelebi’nin zeytinyağı demeyerek kaygan madde demesi ve bunların kalıntılarının kendi zamanına kadar yavaş yavaş erimekte olduğunu söylemesi herhâlde incelenmeye değer bir konudur.

<p>52</p>

Bir nevi savaş gemisi.

<p>53</p>

Bir nevi büyük savaş gemisi.

<p>54</p>

Bir nevi savaş gemisi.

<p>55</p>

Ateşte yaşayan ve ağzından ateş fışkıran bir efsanevi hayvan.

<p>56</p>

Bir nevi savaş gemisi. Evliya Çelebi biraz yukarıda “patrona” dediği gemilere burada “kadırga” diyor.

<p>57</p>

Peygamber soyundan olan kadın ve kız.