Araba Sevdası. Recaizade Mahmut Ekrem

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Araba Sevdası - Recaizade Mahmut Ekrem страница 11

Жанр:
Серия:
Издательство:
Araba Sevdası - Recaizade Mahmut Ekrem

Скачать книгу

Mösyö Piyer değilsiniz… Pek nervö110 olmuşsunuz… Bilmem niçin?”

      “Belki, çocuğum… Lakin ne yazık ki siz hâlâ aynı Bihruz Bey’siniz… Hâlâ bıraktığım yerde…”

      3

      Bihruz Bey’in son sözü pek doğruydu. Daha üç dört ay önce “Pol ve Virjini”yi111 birlikte okudukları zaman bu iki tabiat çocuğunun hemen kendileriyle birlikte doğup kendileriyle birlikte gelişen ruhi alakalarını, iki saf kalbi birbirine bağlayan o masum muhabbeti Mösyö Piyer nasıl tatlı tatlı anlatmış; birbirlerine çıldırasıya âşık bu iki gencin, ıssız bir adanın tenha yerlerinde, akarsuların kenarlarında, karanlık ormanların kıymıklarında, kumsal sahillerde, muz ağaçlarının tepelerinde, yavru kuşların yuvaları yanında, aydınlık denizlere, renkli guruplara, parlak güneşlere ve latif mehtaplara karşı masumane sevişmelerini ne kadar canlı bir ifade ile tasvir etmişti…

      Daha üç dört hafta evvel “La Dam o Kamelya”112 köşke getirip de “Vuala ön şedövr dö roman!113 diyerek kitabı hemen o gece başından sonuna kadar Bihruz Bey’e dinletip anlatırken Marguerite’in, aslında pek de temiz olmayan o talihsiz kadıncağızın, sevgilisi Armand’a karşı beslediği su katılmamış aşkından, bu halis aşkın yarattığı saf, ince, temiz duygularından ve en sonunda zavallı kadıncağızın, yakalandığı akciğer tüberkülozundan kurtulamayarak büyük Türk şairi Yunus Emre’nin:

      “Bir garip ölmüş diyeler

      Üç günden sonra duyalar

      Soğuk su ile yuyalar

      Şöyle garip bencileyin”

      dediği gibi, pek kimsesiz, pek garip bir şekilde ölümünden Mösyö Piyer ne kadar müteessir olmuş, öğrencisini de ne kadar müteessir etmişti… Bilhassa daha üç dört gün önce Bihruz Bey, Alphonse Karr’ın114 “Ihlamurların Altında” adlı romanını okuyup da olayın kahramanı olan Stéphane’ın aşk tesiriyle o derece çılgınlıklarını zihnine sığdıramadığını söyleyince Mösyö Piyer kendisine bu hususta geniş bilgi vermiş ve gayet ciddi bir tavırla uzun uzun anlatmıştı: “Cinsî ilginin o derecesine ‘pasyon’115 denir ki sahibini, kadın olsun, erkek olsun, âdeta çılgına döndürür. Bu çılgınlığa yakalananlar cinsî münasebetle tatmin olmazlar. Mahiyeti kendilerince de bilinmeyen hayat kırıcı bir duygunun etkisi altında işi çok defa intihara kadar götürürler. Bir nevi ruh hastalığı diyebileceğimiz bu çeşit ihtirası büyük Alman şairi Göte, ‘Verter’116 isimli meşhur romanında gayet tabii, gayet canlı bir şekilde tasvir etmiştir. Bu eserin Fransızca tercümesini mutlaka okuyunuz!..” diye sıkı sıkı tembih de etmişti…

      Peki, bu Mösyö Piyer’e bu akşam ne olmuştu da daima büyük bir saygı ile bahsettiği aşk ve muhabbeti böyle tahkire kalkışmıştı?..

      Zavallı Bihruz Bey bu muammayı bir türlü çözemiyordu. Biraz önce öğretmenine: “Parlon damur sil vu ple!”117 dediği vakit neler, neler düşünmüştü… Gündüzki gönül macerasını kısaca fakat bütün teferruatıyla Mösyö Piyer’e anlatacak; sonra o kısaltarak anlattıklarını öğretmeninin güzel, tatlı Fransızcasıyla giydirilmiş, kuşatılmış, allanıp pullanıp süslenmiş, kıvraklaşmış olarak tekrar dinleyecekti… Evet, bugün gördüğü muhteşem arabanın süsü olan o altın saçlı kızla, birbirlerine karşılıklı ilk âşıkane bakışlarından başlayarak nasıl tanıştıklarından bahsedecekti… Sonra parka inişler, havuz kenarında duruşlar, manalı gülüşüp konuşmalar, yer aynası şakası, pırlanta sohbeti, çiçek sevgisi, gezinmeler, yürüyüşler, randevu isteyiş, rakip belası, sonra küçük bir veda işareti bile vermeksizin kızın oradan ayrılıp gidişi, karşılaşılan engeller, takipler, kızı beyhude aramalar, bu yüzden bir hayli de yürek çarpıntıları ve hiddetlenmeler… Bunların hepsini üçer beşer kelime ile anlattıkça Mösyö Piyer bu cümle ve fıkraları kendisine mahsus o güzel ve tatlı ifadesiyle genişleterek, süsleyerek tekrar edecek; bizim züppe âşık da bunları dinledikçe bu güzel ve şairane romanın kahramanının bizzat kendisi olduğunu düşünerek mesut olacak, “Meğer ben neymişim de haberim yokmuş…” diye baba hindi gibi kabaracaktı…

      Bihruz Bey’in istifadesi bu kadarla da kalmayacaktı: Henüz birinci kısmı meydana gelebilen bu güzel romanın ikinci, üçüncü ve daha sonraki bölümlerini istediği gibi tamamlayabilmek için ne türlü entrig’lere,118 ne gibi tedbirlere başvurmak gerektiğini Mösyö Piyer’in bu konudaki nazari bilgilerinden ve geniş tecrübelerinden faydalanarak öğrenecekti… Fakat par malör119 ihtiyar öğretmenin bu akşam tersliği tutmuştu… Bu sevda meselesinin nerelere varacağına dair kendisinden bir fikir almak şöyle dursun ön sözünden bile bahsetmeye imkân bulunamadı…

      Öte yandan Mösyö Piyer de öğrencisine karşı gösterdiği bu sert muamelede pek o kadar haksız değildi… Herif, Süveyş Kanalı gibi ciddi ve derin bir bahsin içinde yuvarlanıp uğraşır, meselenin önemini karşısındakine de anlatabilmek için çırpınır, söylenip dururken bu avare oğlanın, münasebetsiz Mehmet Efendi gibi, damdan düşercesine, “Parlon damur sil vu ple!120 deyivermesi ve bilhassa kendisinin, “Dö kel amur vule vu kö jö parl?121 deyip anlamamazlıktan gelmesi üzerine de hiç sıkılmaksızın: “Dö lamur dö fam!122 diye galiz bir cevap vermesi affolunur münasebetsizliklerden, yenir yutulur herzelerden değildi…

      Hâlbuki Bihruz Bey, yaptığı münasebetsizliğin önemini, devirdiği çamın büyüklüğünü kavrayamadığı için, bilakis öğretmeninin bu davranışını yersiz ve manasız bulmuş; ihtiyarın yaratılışındaki sinirliliğin normal bir sonucu saymış ve bu kötü tesadüfü, fatalite’nin123 garip bir cilvesi diye karşılamıştı… Bu konuda daha fazla konuşmayı lüzumsuz ve faydasız görerek sustu. Zaten yemek gürültüsü de sona ermişti. Meyveyi beklemeyerek sofradan kalktı. Öğretmen de ayağa kalkmıştı. Bihruz Bey, “Pardon, Mösyö Piyer…” dedi. “Biraz rahatsızım da… Başım çatlayacak gibi ağrıyor… Müsaadenizle içeri gideceğim… Siz yarın sabah belki erken inmiş olursunuz… O hâlde a mardi, nes pa?124

      “Nasıl isterseniz…”

      “Bonsuar, mösyö!”

      “Bonsuar, çocuğum… Allah rahatlık versin…”

      4

      Zavallı Bihruz Bey şu dakikada gerçekten büyük bir ızdırap içindeydi. Gündüzün saat 9.00’dan beri125 dimağının aşırı derecede çalışmasından, kalbinin nöbet nöbet şiddetli heyecanlara tutulmasından biçarenin sinirleri de bozulmuştu.

Скачать книгу


<p>110</p>

Nerveux: Asabi, sinirli

<p>111</p>

“Paul et Virginie”: Ünlü Fransız edibi Bernarden dö Sen-Piyer’in (Bernardin de Saint-Pierre: 1737-1814) dünya çapında meşhur romanı. Ne garip bir tecellidir ki bu roman, yazarının adından daha çok şöhret kazanmıştır. “Pol ve Virjini”yi okumayanlar bile hiç değilse adını duymuşlardır. Hâlbuki Bernardin de Saint-Pierre adını çok kişi bilmez.

<p>112</p>

La Dame aux Camélias: Meşhur Fransız romancısı Aleksandr Duma fils’in (Alexandre Dumas fils: 1824-1895) ilk şöhretini sağlayan romanı. Önce roman şeklinde yazılan, sonra da piyes hâline getirilen bu eser, bütün dünyada tekrar tekrar oynanmıştır.

<p>113</p>

Voilà un chef-d’oeuvre de roman!: İşte romanların bir şaheseri!

<p>114</p>

Alphonse Karr (Alfons Kar) (1808-1890): Mizahî eserleriyle tanınmış Fransız yazar.

<p>115</p>

Passion: İptila, ihtiras, aşk

<p>116</p>

Johann Wolfgang Goethe (1749-1832): Büyük Alman şair ve edibi. İlk şöhretini “Genç Werther’in Izdırapları” veya sadece “Werther” isimli romanıyla yapmıştır. “Faust”u da dünya çapında, ölmez bir eserdir.

<p>117</p>

Parlons d’amour s’il vous plaît!: Aşktan bahsedelim, lütfen!

<p>118</p>

Intrigues: Romanlarda ve piyeslerde konuya canlılık ve hareket vermek için icat edilen olaylar.

<p>119</p>

Par malheur: Kazara, nasılsa

<p>120</p>

Parlons d’amour s’il vous plaît!: Aşktan bahsedelim, lütfen!

<p>121</p>

De quel amour voulez-vous que je parle?: Aşkın hangi nevinden bahsetmek istiyorsunuz?

<p>122</p>

De l’amour de femme!: Kadın aşkından!

<p>123</p>

Fatalité: Kader

<p>124</p>

À mardi, n’est-ce pas?: Salıya, değil mi?

<p>125</p>

Saat 16.30’dan beri.