On İki Hikaye ve Bir Rüya. H G Wells

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу On İki Hikaye ve Bir Rüya - H G Wells страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
On İki Hikaye ve Bir Rüya - H G Wells

Скачать книгу

verdiği büyük gün gelmişti. Filmer, şafağın söktüğünü gördü. Karanlıkta bile gökyüzüne bakmış, yıldızların solmasını ve sonunda gri ve inci pembelerinin yerini güneşli, bulutsuz bir günün berrak mavi gökyüzüne bırakmasını izlemişti. Banghurst’ün Tudor mimarisi tarzında inşa edilmiş evinin yeni yapılmış kanadındaki yatak odasının penceresinden dışarıyı izliyordu. Yıldızlar sönüp nesnelerin şekilleri sınırsız karanlığın içinden doğdukça, yeşil çardağın yakınındaki kayın ağaçlarının ötesindeki parkta yapılan şenlik hazırlıklarını daha da belirgin şekilde görmüş olmalı. Seçkin seyircilere ayrılan üç tribün, alanı çevreleyen boyasız ve yeni çitler, kulübeler, atölyeler; Banghurst’ün zaruri kabul ettiği Venedik tarzı direkleri ve esintisiz şafakta hareketsiz duran siyah bayraklar ve tüm bunların ortasında brandayla kaplı harika bir şekil… Bu nesne insanlık için garip ve korkunç bir işaret; tüm dünyaya yayılması, genişlemesi tüm işleri değiştirip hükmetmesi kaçınılmaz bir başlangıçtı, ancak Filmer’ın onu kendi dar ve kişisel penceresi dışında değerlendirdiği şüpheli. Birkaç kişi onun erken saatlerde volta attığını duydu – çünkü bu geniş ev, insan toplamayı iyi bilen bir editör tarafından konuklarla doldurulmuştu. Ve saat beşte, Filmer odasından çıktı. Uyuyanlarla dolu evden dalgın dalgın çıkarak, çoktan güneş ışığı, kuşlar, sincaplar ve alageyiklerle canlanmış parka gitti. Aynı zamanda onun gibi erken kalkan MacAndrew, onunla makinenin yanında karşılaştı ve birlikte gidip makineye bir göz attılar.

      Banghurst’ün ısrarlarına rağmen o gün Filmer’ın kahvaltı yapıp yapmadığı şüpheli. Konukların bir kısmı toplanmaya başlar başlamaz odasına çekilmiş gibi görünüyor. Ondan sonra, muhtemelen Leydi Mary Elkinghorn’u orada gördüğü için, saat yaklaşık on bir gibi bir çalılığın içine girdi. Bir aşağı bir yukarı yürüyordu, eski okul arkadaşı Bayan Brewis-Craven’la sohbet ediyordu ve Filmer ikinci hanımla daha önce hiç tanışmamış olmasına rağmen onlara katıldı ve bir süre yanlarında yürüdü. Leydi Mary’nin üstün iletişim yeteneğine rağmen birkaç kez sessizlik oldu. Durum zordu ve Bayan Brewis-Craven bu zorluğu kavrayamadı. “Aklıma geldi,” dedi daha sonrasında kendisiyle çelişerek. “Bana anlatmak istediği bir derdi varmış ve en çok ihtiyaç duyduğu şey, birinin ona konuşmasında yardım etmesiymiş gibi geldi. Mutsuz görünüyordu. Ama daha sorunun ne olduğunu bilmeden kim ona nasıl yardım edecekti?”

      Saat on bir buçukta dış parktaki halka açık alanlar tıklım tıklım doluydu, dış parkı çevreleyen kemer boyunca aralıklı olarak at arabaları durup kalkıyordu ve ev partisi için gelenler çimenlik, çalılık ve iç parkın köşelerine yayılmıştı. Süslenip püslenip gelmiş yığınla konuk, uçan makineyi görmeyi bekliyordu. Filmer, son derece ve bariz bir şekilde mutlu olan Banghurst ve Havacılık Derneği başkanı Sör Theodore Hickle ile üçlü bir grup halinde yürüdü. Bayan Banghurst, Leydi Mary Elkinghorn, Georgina Hickle ve Dean of Stays ile çok yakındı. Banghurst iriyarıydı ve bol bol konuşuyordu. Bıraktığı boşluklar Hickle tarafından Filmer’a yapılan övgü dolu sözlerle dolduruldu. Ve Filmer ise, vermek zorunda kaldığı cevaplar dışında, hiçbir şey söylemeden aralarında yürüdü. Arkalarında da Bayan Banghurst, yüce ruhban takımına duyduğu, on yıllık sosyal yükseliş ve itibarın bile dindiremediği heyecanlı ilgiyle başrahibin takdire şayan münasiplik ve düzgünlükteki konuşmasını dinliyordu. Leydi Mary ise şüphesiz tüm dünyanın paylaştığı eksiksiz bir güvenle, daha önce benzerine hiç rastlamadığı bu adamın çökük omuzlarını izliyordu.

      Ana grup, parti çitlerini görünce bir miktar tezahürat yaptı ama bu ne uyumlu ne de canlandırıcı bir tezahürattı. Filmer, arkalarındaki hanımların mesafesini ölçmek için omzunun üzerinden aceleyle baktığında ve evden ayrıldığından beri ilk defa kendi fikrini beyan etmeye karar verdiğinde, cihazın elli metre yakınındaydılar. Sesi biraz boğuktu ve ilerlemeyle ilgili cümlenin ortasında Banghurst’ü kesti.

      “Banghurst, bence…” dedi ve durdu.

      “Evet,” dedi Banghurst.

      “Keşke…” Dudaklarını ıslattı. “Kendimi iyi hissetmiyorum.”

      Banghurst durdu. “Ne?” diye bağırdı.

      “Tuhaf bir duygu.” Filmer devam etmek istedi ama Banghurst hareketsizdi. “Bilmiyorum. Bir dakika içinde daha iyi olabilirim. Ben yapmazsam – belki… MacAndrew…”

      “Kendini iyi hissetmiyor musun?” dedi Banghurst ve adamın bembeyaz yüzüne baktı.

      “Hayatım!” diye seslendi Bayan Banghurst onlarla birlikte ilerlerken. “Filmer kendini iyi hissetmediğini söylüyor.”

      “Sadece biraz tuhaf hissediyorum,” diye haykırdı Filmer, Leydi Mary’nin gözlerinden kaçınarak. “Geçebilir…”

      Bir sessizlik oldu.

      Filmer, o an dünyanın en yalnız insanı olduğunu anladı.

      “Her halükârda,” dedi Banghurst, “uçuş yapılmalı. Belki bir an için bir yere otursan…”

      Filmer, “Sanırım kalabalıktan,” dedi.

      İkinci bir sessizlik oldu. Banghurst’ün gözü dikkatle Filmer’a dikildi ve ardından çevredeki halkı taradı.

      Sör Theodore Hickle, “Bu talihsizlik,” dedi. “Ama yine de… sanırım… yardımcılarınız… Tabii, kendinizi kötü ve isteksiz hissediyorsanız…”

      “Bay Filmer’ın buna asla izin vereceğini sanmıyorum,” dedi Leydi Mary.

      “Ama Bay Filmer’ın sinirleri gerginse… Denemesi onun için tehlikeli bile olabilir.” Hickle öksürdü.

      “Zaten tehlikeli olduğu için o yapmalı,” diye başladı Leydi Mary, kendi bakış açısını ve Filmer’ınkini yeterince açık bir şekilde ifade ettiğini düşünüyordu.

      Filmer’ın çıkarları çatışmaya başlamıştı.

      “Yukarı çıkmam gerektiğini hissediyorum,” dedi yere bakarak. Baktı ve Leydi Mary’nin gözleriyle karşılaştı. “Yukarı çıkmak istiyorum,” dedi ve bembeyaz suratıyla gülümsedi. Banghurst’e döndü. “Bir anlığına kalabalığın ve güneşin dışında bir yere oturabilseydim…”

      En azından Banghurst olayı anlamaya başlamıştı. “Yeşil köşkteki küçük odama gidelim,” dedi. “Orası oldukça havadar.” Filmer’ı kolundan tuttu.

      Filmer yüzünü tekrar Leydi Mary Elkinghorn’a çevirdi. “Beş dakika içinde iyi olacağım,” dedi. “Çok üzgünüm…”

      Leydi Mary Elkinghorn ona gülümsedi. “Böyle olacağını…” dedi, Hickle’a ve Banghurst’ün çekiştirmelerine boyun eğmek zorunda kaldı.

      Geri kalanlar, ikisinin uzaklaşmasını izlemeye devam etti.

      Leydi Mary, “Çok kırılgan,” dedi.

      Büyük aileleri olan evli din adamları dışında tüm dünyayı “nevrotik” olarak görme zafiyeti olan Başrahip, “Kesinlikle son derece gergin bir tip,” dedi.

      “Elbette,” dedi Hickle, “Tabii sırf icat etti diye

Скачать книгу