Zeno'nun Bilinci. Italo Svevo

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Zeno'nun Bilinci - Italo Svevo страница 23

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Zeno'nun Bilinci - Italo Svevo

Скачать книгу

kalmam için ısrar etti. Bu yüzden kaldım ve hanımefendinin moda, tiyatro, ilkbaharın kuraklığı konusundaki gevezeliğini dinleme işkencesine katlandım.

      Ancak kısa bir süre sonra, kaldığım için memnun oldum çünkü daha fazla açıklamaya ihtiyacım olduğunu fark ettim. Artık dinleyemez olduğum hanımefendinin sözünü hiç aldırmadan kesiverdim:

      “Peki, ailedeki herkes beni bu evden uzak tutmaya niyetlendiğinizi bilecek mi?”

      İlk başta yaptığımız anlaşmamızı unutmuş gibiydi. Sonra itiraz etti:

      “Bu evden uzak tutmak mı? Olur mu öyle şey, sadece birkaç günlüğüne dikkat etmenizi rica ettim. Ben kimseye söylemeyeceğim, kocama bile ve siz de aynı takdiri kullanacak olursanız gerçekten minnettar olurum.”

      Bunun için de söz verdim, ayrıca neden bu kadar sık görülmediğime dair bir açıklama istenirse çeşitli bahaneler bulacağıma da söz verdim. O an için hanımefendinin sözlerine güvendim ve aniden ortadan kayboluşuma Ada’nın şaşırıp üzüleceğini düşündüm. Çok hoşuma gitti bu fikir!

      Sonra öylece durdum, bir ilham gelir de beni yönlendirir diye düşünüyordum, hanımefendi ise o esnada son zamanlarda iyice pahalılaşan yiyeceklerin fiyatlarından bahsediyordu.

      İlhamın yerine Giovanni’nin kendisinden büyük ama aklı ondan daha küçük kız kardeşi Rosina hala geldi. Yine de bazı ahlaki özellikleri ile kimin kız kardeşi olduğunu belli ediyordu. Her şeyden önce kişinin kendi hakları ve başkalarının görevleri konusunda -dediğini yaptırmayı sağlayan herhangi bir silahtan yoksun olduğu için hayli gülünç olan- sürekli öne sürdüğü bir fikri ve sesini çabucak yükseltme zaafı vardı. Kardeşinin evinde o kadar çok hakkı olduğuna inanıyordu ki -daha sonra öğrendiğim gibi- uzun süre Bayan Malfenti’yi evde davetsiz bir misafir olarak görmüştü. Bekârdı ve her zaman en büyük düşmanı olarak bahsettiği hizmetçisi ile yaşıyordu. Ölürken karıma, ona bakan hizmetçi gidene kadar evini korumasını rica etti. Giovanni’nin evindeki herkes, saldırganlığından korktuğu için ona katlanıyordu.

      Hâlâ oradan ayrılmamıştım. Rosina hala, yeğenleri arasında Ada’yı hep ayrı tutardı. Arkadaşlığını kazanma arzusu duydum ve ona söyleyebilecek sevimli bir sözcük aradım. Onu en son gördüğümde -yani bir anlığına şöyle bir süzmüş yüzüne bakma ihtiyacı hissetmemiştim- yeğenlerinin, o gider gitmez iyi görünmediği hakkında konuştuklarını hatırladım. Hatta içlerinden biri şöyle demişti:

      “Yine hizmetçiye kızmış, o yüzden de rengi atmış olmalı!”

      Aradığımı buldum böylece. Yaşlı kadının buruşuk yüzüne, sevgiyle bakarak ona dedim ki:

      “Sizi iyileşmiş gördüm hanımefendi.”

      Bu cümleyi hiç söylememiş olsaydım keşke. Bana şaşkınlıkla baktı ve itiraz etti:

      “Ben hep aynıyım. Ne zaman hastalanmışım ki şimdi iyileşmiş olayım?”

      Onu, en son ne zaman gördüğümü bilmek istedi. Tam olarak tarihi hatırlamıyordum ve ona bütün bir öğleden sonrayı birlikte, üç genç hanımla, o salonda ancak şimdi oturduğumuz tarafta değil de diğer tarafta oturarak geçirdiğimizi hatırlatmak zorunda kaldım. Ben kendisiyle ilgileniyormuş gibi görünmek istemiştim ancak açıklama talep edince, iş uzayıp gitmişti. Sahtekârlığım üzerimde ağırlaştı ve gerçek bir işkenceye dönüşüverdi.

      Bayan Malfenti gülümseyerek araya girdi:

      “Yoksa Rosina halanın şişmanladığını mı kastettiniz?”

      Hay aksi şeytan! Kardeşi gibi çok iri olan ve yine de kilo vermekten umudu kesmeyen Rosina halanın kızgınlığının nedeni burada yatıyordu.

      “Şişmanlamış mı? Asla hayır. Ben sadece yüzünün rengi hayli yerinde demek istemiştim.”

      Sevecenliğimi sürdürmeye çalışıyor, küstahça bir söz etmemek için kendimi zor tutuyordum. Rosina hala yine de tatmin olmuş görünmüyordu. Son zamanlarda hiç hasta olmamıştı ve neden bana hasta göründüğünü hiç anlamadı. Bayan Malfenti de ona hak verdi:

      “Aksine, renginin hiç değişmemesi, onun özelliklerinden biridir, öyle değil mi ne dersiniz?”

      Öyle dedim. Gerçekten de başka ne diyebilirdim? Hemen ayrılmak istedim. Gönlünü almak umuduyla Rosina halaya sıcakkanlılık ile elimi uzattım ama o, elimi sıkarken bile başka yöne bakıyordu.

      Evin eşiğinden dışarı adım atar atmaz ruh hâlim değişti. Dünya varmış! Rosina halayı memnun etmeye çalışmak ya da Bayan Malfenti’nin niyetlerini çözmek zorunda değildim artık. Aslında eğer Rosina hala kabaca araya girmeseydi, dümenci Bayan Malfenti amacına ulaşacak ve ben de o evden iyi muamele gördüğüm için mutlu bir şekilde uzaklaşacaktım. Merdivenlerden atlaya atlaya indim. Rosina halanın hareketleri neredeyse Bayan Malfenti’nin söylediklerinin açıklaması olmuştu. Bayan Malfenti birkaç gün evinden uzak durmamı önermişti. Pekiyi kalpli, sevgili hanımefendi lütfettiler! Onu, beklentilerinin ötesinde memnun edecektim, bir daha hiç görmeyecekti beni! Halaları ve hatta Ada bile bana işkence etmişti. Ne hakla yaparlardı bunu? Evlenmek istediğim için mi? Ama artık bunu düşünmeyecektim! Özgürlük ne de güzeldi!

      Bir çeyrek saat boyunca birçok duygu eşliğinde sokaklarda dolaştım durdum. Sonra daha fazla özgürlüğe ihtiyacım varmış gibi geldi bana. O eve bir daha adım atmayı istemediğimi kesin olarak belirtmenin bir yolunu bulmalıydım. Bir mektup ile veda etme fikrini kafamda eledim. Niyetimi açıkça bildirmezsem daha da üstten alarak bağımızı koparmış olacaktım. Giovanni ve tüm ailesini unutacaktım işte o kadar!

      Kararımı bildirecek nazik ve zarif biraz da ironik bir yöntem buldum. Bir çiçekçiye koştum, muhteşem bir çiçek buketi seçtim ve üzerine tarih dışında hiçbir şey yazmadığım bir kartvizit iliştirip Bayan Malfenti’ye gönderdim. Daha fazla bir şey yazmaya gerek yoktu. Asla unutmayacağım bir tarihti bu ve belki de Ada ve annesi de unutmayacaktı: 5 Mayıs, Napolyon’un ölüm yıl dönümü.

      Sevkiyat hızlıca düzenlenecekti. Aynı gün gitmesi çok önemliydi.

      Ama sonra? Her şey yapılmıştı, hem de her şey çünkü yapılacak başka bir şey kalmamıştı! Ada tüm ailesiyle benden kopmuştu artık ve buna karşılık hiçbir şey yapmadan yaşamak zorunda kalacaktım, içlerinden birilerinin beni aramaya gelmesini ve bana başka bir şey yapma veya söyleme fırsatı vermesini bekleyecektim.

      Düşünmek için ofisime kapandım. Eğer acı veren sabırsızlığıma yenik düşseydim, çiçek buketimden önce oraya varma telaşıyla yerimden fırlayıp o eve doğru yola koyulurdum. Bir bahane bulurdum elbet. Şemsiyemi unutmuş olabilirdim pekâlâ!

      Ama böyle bir şey yapmak istemedim. O çiçek demetini göndererek korunması gereken güzel bir tavır takınmıştım. Şimdi bir şey yapmadan beklemek zorundaydım çünkü bir sonraki hamle onlarındı.

      Ofisimde kendimle baş başa kalıp rahatlayacağımı sanıyordum ama bu hareketimle ancak gözyaşlarına boğulmuş umutsuzluğumun nedenini açıklayabildim: Ada’ya âşıktım. Bu fiili doğru kullanıp kullanmadığımı henüz bilmiyordum ve bu yüzden incelemeye devam

Скачать книгу