Kuzin Bette. Оноре де Бальзак
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kuzin Bette - Оноре де Бальзак страница 10
Bu roman başladığı sıralarda, şayet Kuzin Bette’in modaya göre giyinmeye gönlü razı, Parisli kadınlar gibi her yeni modaya uymuş olsaydı ele güne karşı çıkarılabilirdi ama baston dikliğini yine de muhafaza etmişti. Zarafetsiz kadının Paris’te katiyen yeri yoktur. Kuzin Bette’i Giotto’nun tek bir figürü kılan kara saçlar, güzel kaskatı gözler, yüz çizgilerinin sertliği, tenin Kalabriyalı kuruluğu ki gerçekten Parisli bir kadın bunlardan istifade ederdi. Bilhassa acayip kılık kıyafeti ona öylesine garip bir manzara verirdi ki bazen küçük Savoyardlar tarafından kadın giyim kuşamında gezdirilen maymunlara benzerdi. Yaşadığı aile bağlarıyla bağlı olduğu evlerde pek tanındığından, içtimai tekâmüllerini bu muhite hasrettiğinden, kendi mahrumiyetini sevdiğinden ötürü garabetleri artık kimseyi şaşırtmıyor, dışarıda, herkesin ancak güzel kadınlara baktığı sokağın engin Parisli kaynaşması içinde kaybolup gidiyordu.
Hortense’ın gülüşleri şu anda Kuzin Bette’in inadına galebe çalan bir zaferden doğmuştu, biraz önce onun ağzından üç yıldır rica edilen bir itirafı koparmıştı. Bir ihtiyar kız ne kadar sır vermez olursa olsun, onda daima söz perhizini bozduracak bir his mevcuttur: O da kibir! Üç yıldan beridir, tecessüsü pek artmış olan Hortense, esasen tam bir masumiyet kokusu taşıyan birtakım sorgularla Kuzin Bette’e hücum ediyordu, onun niçin evlenmediğini öğrenmek istiyordu. Reddedilen beş talip hikâyesini bilen Hortense küçük bir romans kurmuş, Kuzin Bette’in gönlünde bir ihtiras var sanmış, bundan da bir şakalaşma harbi çıkarmıştı. Hortense kendisinden ve kuzininden söz ederken, “Siz genç kız takımı!” derdi. Birçok kere Kuzin Bette şakacı bir eda ile karşılık vermişti: “Size kim diyor ki benim bir âşığım yoktur?” Kuzin Bette’in âşığı, yalan veya gerçek, o zamanlar tatlı alaylara mevzu oldu.
Eninde sonunda, iki yıllık bu küçük harpten sonra, Kuzin Bette’in son seferki gelişinde Hortense’ın ilk sözü şu olmuştu:
“Âşığın nice?”
“İyice.” diyerek karşılık vermişti o. “Zavallı delikanlı biraz keyifsiz.”
“Ah! Pek mi nazlı?” diye gülerek Barones sormuştu.
“Öyle sanırım, sarışındır… Benim gibi kömür karası bir kız ancak sarı saçlı, ay renkli birini sevebilir.”
“Peki ama neyin nesidir? Ne yapar?” dedi Hortense. “Prens mi?”
“Alet prensi, benim de makara kraliçesi olduğum gibi. Benim gibi fakir bir kız; caddeye bakan balkonu, devletten gelirleri olan bir mülk sahibi, bir dük, bir âyan azası veya senin peri masallarının herhangi güzel bir prensi tarafından sevilebilir mi?”
“Oh! Onu görmeyi ne kadar isterdim!” diye Hortense gülümseyerek haykırmıştı.
“İhtiyar bir dişi keçiyi seven adamın ne biçim bir insan olduğunu öğrenmek için mi?” diye Kuzin Bette karşılık vermişti.
Hortense annesine bakarak: “Sakın bu, teke sakallı ihtiyar bir memur bozuntusu olmasın?” demişti.
“İşte bunda yanılıyorsun matmazel.”
Hortense bir zafer edasıyla: “Ya, demek bir âşığın var?” diye sormuştu. Kuzin Bette öfkeli bir eda ile “Senin âşığın olmadığı ne kadar gerçekse…” diye karşılık vermişti.
Barones kızına işaret ederek: “Peki, Bette, bir âşığın var da niçin onunla evlenmiyorsun?” demişti. “Üç yıldır onun lafı ediliyor, onu deneyecek vaktin olmuştur. Şayet sana da sadık kalmışsa onun için yorucu olan bir vaziyeti uzatmamalıydın. Esasen, bu bir vicdan meselesidir; sonra, gençse bir ihtiyarlık dayanağını almanın zamanıdır artık.”
Kuzin Bette, Barones’e dik dik bakmış, güldüğünü görünce karşılık vermişti:
“Bu, açlıkla susuzluğu evlendirmek olurdu. O işçi, ben işçi, çocuklarımız olursa onlar da işçi olacaklardı… Yo, hayır, biz ruhça sevişiyoruz… Bu daha ucuz!”
“Onu niçin gizliyorsun?” diye Hortense sormuştu.
İhtiyar kız: “Sırtına giyecek şeyi yok da ondan.” diye gülerek mukabelede bulunmuştu.
“Onu seviyor musun?” diye Barones sormuştu.
“Ah! Muhakkak ki çok! Bu meleği kendisi için seviyorum. Dört yıldır onu kalbimde taşıyorum.”
Barones ağır bir eda ile: “Peki, öyle ise, onu kendisi için seviyorsan…” demişti. “Ve bu adam varsa ona karşı pek suçlu olacaksın. Sevmenin ne olduğunu bilmiyorsun.”
“Bu zanaatı hepimiz doğuştan biliriz.” dedi kuzin.
“Hayır, sevip de bencil olan kadınlar da vardır, sen de böylesin!”
Kuzin başını önüne eğmişti, bakışı kendisine bakanı titretirdi lakin o makarasına bakıyordu.
“Sözde âşığını bize tanıtınca Hector onu bir yere yerleştirir, servet yapacak bir vaziyete koyardı.”
“Bu olamaz.” demişti Kuzin Bette.
“Ya niçin?”
“O bir türlü Polonyalıdır, bir mülteci.”
“Gizli cemiyetlerden birinin azası mı?” diye Hortense bağırmıştı. “Mesut musun? Maceralar yaşamış mı?”
“Ama o Polonya için dövüşmüş. Talebeleri isyana başlayan lisede öğretmenmiş, oraya Büyük Dük Constantin tarafından yerleştirildiği için umulacak lütuf ve ihsan olmayınca…”
“Ne