Kuzin Bette. Оноре де Бальзак
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kuzin Bette - Оноре де Бальзак страница 9
O zamanlar Fischer ailesi, Baron Hulot’nun çekip kurtardığı düşkün vaziyete yine düşmüştü.
Fontainebleau felaketi neticesi beş parasız kalan üç Fischer kardeş, 1815’te gönüllü taburlarında yürek ezginliğiyle hizmet ettiler. Lisbeth’in babası olan büyükleri öldürüldü. Bir divanıharp tarafından idama mahkûm edilen Adeline’in babası Almanya’ya kaçtı, 1820’de Trèves’de öldü. En küçükleri Johann, söylediğine göre, altın ve gümüş tabaklar içinde yemekler yiyen ve toplantılarda hemen her zaman başı üstünde ve boynunda fındık büyüklüğünde ve İmparator tarafından hediye edilmiş elmaslarla görünen ailenin Kraliçesi’ne yalvarmak için Paris’e geldi. O zamanlar kırk üç yaşında olan Johann Fischer, eski levazım generalinin Harbiye Nazırlığındaki dostları vasıtasıyla el altından ve iltimasla koparılan Versailles’daki ehemmiyetsiz bir ot ve saman taahhüdü işine girişmek üzere Baron Hulot’dan on bin frank aldı.
Bu aile felaketleri; Paris’i bir cehennem ve bir cennet yapan o engin insanın, Baron Hulot’nun gözden düşmesi; menfaat ve iş hareketi ortasında pek az bir şey olmak kanaati Bette’i yola getirdi. O zaman bu kız, kuziniyle her türlü mücadele, boy ölçüşme fikrinden vazgeçti lakin haset kalbinin derinliklerinde, içine tepildiği meşum yünden balya açılınca şehre yayılarak onu yalayıp yutan bir veba rüşeymi gibi saklı kaldı. Zaman zaman kendi kendine “Adeline ile ben aynı kandanız.” diye söylenirdi. “Babalarımız kardeşti; o bir konaktadır, bense bir çatı arasında…” Lakin her yıl, isim gününde, yılbaşında Lisbeth’e Barones ile Baron’dan hediyeler gelirdi; kendisine karşı çok iyi olan Baron, kışlık odununun parasını verirdi; ihtiyar General Hulot bir gün onu evine kabul ederdi; sofrasında daima kuzinin yeri vardı. Onunla çok eğlenirlerdi lakin onun varlığından yüzleri kızarmazdı. Nihayet kendisine, dilediği gibi yaşadığı Paris’te istiklali de temin edilmişti.
Bu kız, gerçekten, her türlü boyunduruktan korkardı. Kuzini ona evinde yatıp kalmayı teklif etti miydi Bette’in gözünün önüne hizmetçilik yuları geliverirdi; nice defalar Baron onu evlendirmek çetin meselesini halletmiş lakin Kuzin Bette ilk ağızda kandığı hâlde, sonradan görgü eksikliği, cahilliği yüzüne vurulacağından korkarak teklifleri reddetmişti; nihayet Barones ona amcalarıyla beraber yaşamasını ve evi, pahalıya mal olacak bir başhizmetçi yerine çekip çevirmesini söyleyecek olsa ihtiyar kız bunu yapmaktansa evlenmeye razı oluvermenin daha iyi olacağı karşılığını verirdi.
Kuzin Bette, fikirlerinde, çok geç inkişaf etmiş insanlarda ve çok düşünüp az söz söyleyen vahşilerdekine benzer bir gariplik gösterirdi. Köylü zekâsı, esasen, atölye dedikodularında, işçi erkek ve kadınlarla düşüp kalktığı sıralarda bir Parisli ısırıcılığı kazanmıştı. Karakteri Korsikalılarınkine pek fazla benzeyen, kuvvetli naturaların içgüdüleriyle boşu boşuna yoğrulan bu kız, zayıf bir adamı himaye etmeyi pek isterdi lakin başşehirde yaşaya yaşaya, başşehir onu sathi olarak değiştirmişti. Paris’in onu bu tarzda cilalaması, bu pek fazla tavlanmış ruha bir pas manzarası vermişti. Kendini gerçek bir bekârlığa koyvermiş bütün insanlarda olduğu gibi derinleşmiş bir ferasete sahip bu kız, fikirlerine verdiği iğneleyici çeşni ile başka bir vaziyette olsa korkunç görünebilirdi. Fesattı, en birleşik aileyi bile birbirine katardı.
İlk zamanlar, sırrını kimseye vermediği, bazı ümitler beslediği vakit korse giymeye, modaya uymaya karar vermişti; o zamanlar Baron’un kendisini evlenebilir gibi bulduğu debdebeli günler yaşadı. O sıralar, Lisbeth eski Fransız romanlarının gönül çekici esmeri olmuştu. Delici bir bakışı, yeşilimsi esmer renkli teni, kamış gibi kıvrak endamı, mütekait bir binbaşıyı baştan çıkarabilirdi lakin kendisinin de gülerek söylediği gibi kendi kendine hayran olmakla yetindi. Esasen, maddi sıkıntıları bertaraf ettikten sonra hayatını mesut bulmakta karar kıldı çünkü sabahtan akşama kadar çalıştıktan sonra, her gün şehirde akşam yemeğine giderdi. Ona, ancak öğle yemeğiyle ev kirasını kayırmak kalırdı. Sonra, giydirip kuşatıyorlar; şeker, kahve, şarap vesaire gibi kabul edilebilir yiyecek ve içeceklerden de bol bol veriyorlardı.
1887’de masrafları yarı yarıya Hulot ailesiyle amcası Fischer tarafından ödenmiş yirmi yedi yıllık bir hayattan sonra, bir baltaya sap olmaktan umudunu kesen Kuzin Bette, kendini işin oluruna bıraktı; kıymetine sahip olmasına ve izzetinefis ızdıraplarını bertaraf etmesine imkân veren teklifsizliği tercih ederek büyük ziyafetlere gitmekten vazgeçmişti. Her yerde, General Hulot’nun evinde, Crevel’in evinde, genç Hulot’nun evinde, tekrar barıştığı ve bu barışmayı kutladığı Ponsların halefi Rivet’nin evinde, Adeline’in evinde ailedenmiş gibi idi. Nihayet, her yerde hizmetçilere ara sıra küçük bahşişler vererek, salona girmeden önce hemen daima onlarla bir müddet konuşarak gönüllerini almasını bilirdi. Onu avamla doğrudan doğruya bir seviyede bulundurmaya yarayan bu laubalilik, ihtiyar kıza asalaklar için pek gerekli olan madun hayranlığını kazandırmıştı. “İyi ve cesur bir kız!” sözleri herkesin onun hakkında söylediği şeylerdi. Üstüne düşülmediği zaman hudutsuz olan hatırşinaslığı, esasen yapmacık safdilliği gibi vaziyetin bir icabı idi. Nihayet, yaşayışının başkalarına tabi olduğunu görerek hayatı anlamıştı. Herkesin hoşuna gitmek istediğinden dolayı da aldatıcı bin türlü hilekârlıkla sempatik göründüğü delikanlılarla birlikte güler, arzularını keşif ve cezbeder, onların hislerine tercüman olur, onlara bir sırdaş gibi görünürdü. Çünkü bunları azarlamak hakkına malik değildi. Sır saklayıcılığı ona aklı başında kimselerin de sırdaşlığını kazandırmıştı çünkü o da Ninon gibi birtakım erkek vasıflarına sahipti. Umumiyetle sırlar yükseklerden ziyade aşağılarda dolaşır; insan gizli işlerde kendinden yüksek olanlardan çok, aşağı olanları kullanır; onlar gizli düşüncelerimizin suç ortağı olurlar, bunların müzakeresine şahitlik ederler. Richelieu Bakanlar Meclisine girdiği zaman, artık gayesine ulaştığına kanaat getirirmiş. Herkes bu kızı o kadar kendisine tabi sanırdı ki bu yüzden o mutlak bir ağzı sıkılığa mahkûm olmuş gibiydi. Kuzin kendine “ailenin günah çıkartma kürsüsü” adını vermişti. Kendisinden küçük olmasına rağmen, daha güçlü kuvvetli olan Bette’in çocukluğunda kötü muamelelerine uğramış olan Barones, yalnız ona karşı bir nevi emniyetsizlik besliyordu. Hem sonra o, hayâ saikasıyla eve ait kederlerini ancak Tanrı’ya emanet ederdi.
Barones’in evindeki kemirilmiş koltuklar, kararmış kumaşlar, delik deşik ipekliler üzerinde yazılı sefaleti, sonradan görme ıtriyat taciri gibi fark edemeyen Kuzin Bette’in gözünde bu evin bütün şaşaasını hâlâ muhafaza ettiğini burada kaydetmeye lüzum vardır. Etrafımızı saran mobilyalar da bizimle birlikte mukadderatımızı yaşarlar. Kendini Baron misali her gün baştan ayağa süzenler başkaları başımızda kırçıla dönmüş saçlar, alnımızda çatal çatal çizgiler, karnımızda koskocaman bir kabak gördükleri hâlde, kendilerini az değişmiş ve hâlâ genç sanırlar. Kuzin Bette’e göre, imparatorluk zaferlerinin donanma ışığı ile aydınlanan bu odalar her zaman nur saçardı.
Zamanla Kuzin Bette, oldukça acayip ihtiyar kız huysuzlukları kazanmıştı. Kendisi modaya uyacak yerde moda onun alışkanlıklarına uysun isterdi,