Savaş ve Barış II. Cilt. Лев Толстой
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Savaş ve Barış II. Cilt - Лев Толстой страница 41
Alpatiç’in edindiği en önemli bilgi ise Prenses’in eşyasını Boguçorovo’dan götürmek üzere muhtara arabaları hazırlama emri verdiği gün, sabah erkenden köyde toplantı yapılmış ve köyden çıkmayıp bekleme kararının alınmış olmasıydı. Ama gecikmekte olduklarını da düşünüyordu Alpatiç. Soyluların temsilcisi, Prens’in öldüğü gün, 15 Ağustos’ta gitmesi için Prenses Mariya’ya ısrar ediyor; tehlike dolayısıyla, on altısından sonra hiçbir sorumluluk yüklenemeyeceğini söylüyordu. Prens’in öldüğü gün akşam ayrılırken ertesi gün cenazeye geleceği konusunda söz vermişti. Ama Fransızların birden ilerledikleri haberini alınca gelmedi; kendi malikânesinden, değerli eşyalarını ve ailesini alıp götürecek zamanı buldu ancak.
İhtiyar Prens’in “Dronuşka” diye hitap ettiği Muhtar Dron, Boguçorovo’yu otuz yıldır yönetiyordu.
Dron; ergin olur olmaz sakal bırakan ve altmış ya da yetmiş yaşına kadar hiç değişmeyen, saçlarına bir tek ak düşmeyen ya da bir tek dişi eksilmeyen ve altmışında da otuzundaki kadar güçlü ve dimdik kalacak kadar hem bedenen hem de ruhen sağlam mujiklerdendi.
Sıcak ırmaklara yapılan ve kendisinin de katıldığı göçten pek az sonra Boguçorovo’ya muhtar olmuş ve yirmi üç yıldır görevini kusursuz yürütmüştü. Mujikler, efendilerinden daha çok ondan korkarlar; beyler, İhtiyar ve Genç Prens, kâhya, ona saygı gösterirler; şaka yollu “Nazır” diye hitap ederlerdi. Görevi süresince sarhoş görülmemiş ve bir kere bile hasta olmamıştı. Uykusuz geçen gecelerden ya da ağır işlerden sonra yorulduğu hiç görülmez; okuryazar olmadığı hâlde, koca yük arabalarıyla sattığı unun kilesinin hesabını ve aldığı parayı hiç unutmaz, Boguçorovo tarlalarının bir hektarından elde edilen tek buğday demetini bile şaşırmazdı.
Yağma edilmiş Lisi Gori’den gelen Alpatiç, işte bu Dron’u, Prens’in cenaze günü yanına çağırdı ve Prenses’in arabaları için on iki at ve götürülecek eşya için de on sekiz araba hazırlaması emrini verdi. Köylülerin, toprak kölesi gibi çalışmayıp rant ödemelerine rağmen Alpatiç; bu emirleri kolaylıkla yerine getirebileceklerini düşünüyordu çünkü Boguçorovo’da iki yüz otuz aile vardı ve köylüler varlıklıydı. Ama emirleri duyan Dron, başını önüne eğip bir şey söylemedi. Alpatiç, arabaları alacağı köylülerin adlarını verdi.
Dron, adı verilen köylülerin hayvanlarının çalıştırıldığını söyledi; Alpatiç başka adlar saydı; Dron’a göre bunların atları yoktu; bir bölümünü ordu almış, geri kalanlar da yemsizlikten ölmüştü. Yük arabaları bir yana, Prenses’in arabaları için yeterli at bulmak umudu bile yoktu.
Alpatiç, Dron’a dikkatle bakıp kaşlarını çattı. Dron örnek bir muhtardı ama Alpatiç de yirmi yıldır Prens’in malikânesini laf olsun diye yönetmemişti, o da örnek bir kâhyaydı. Köylülerin isteklerini ve içgüdülerini sezmekte büyük bir yeteneği vardı. Dron’a göz atınca verdiği cevapların, kendi öz düşüncelerini değil; kendisini de sürükleyen ve yaygın olan genel eğilimi dile getirdiğini anladı. Zenginleşmiş ve bundan ötürü köyün nefretini çekmiş olan Dron’un, iki kamp, yani efendilerle köylüler arasında tarafsız olması gerektiğini de biliyordu.
Gözlerindeki kararsızlığı fark etmişti, kaşlarını çatarak Dron’a yaklaştı:
“Beni dinle Dron…” dedi. “Masal istemem. Köyün boşaltılmasını ve düşman gelince kimsenin kalmamasını Ekselans Prens Andrey Nikolayeviç bana bizzat emrettiler; ayrıca, bu konuda Çar’ın da emri var. Kalan, Çar’a hıyanet etmiş olur. Duydun mu?”
Dron gözlerini kaldırmadan “Duydum efendim…” dedi.
Bu cevap Alpatiç’e yetmemişti.
“Bana bak Dron, sonra çok fena olur!” diye üsteledi.
“Emir sizin!” dedi Dron üzüntüyle.
“Bana bak Dron, bırak bu işi…” dedi Alpatiç.
Elini göğsünün üzerinden çekip gösterişli bir hareketle Dron’un ayak ucunu göstererek “Senin yalnız içindekileri değil, üç kadem altındakileri de görürüm…” dedi Dron’un bastığı yere bakarak.
Dron şaşırarak Alpatiç’e göz ucuyla baktı ve başını yine önüne eğdi.
“Bu saçmalıkları bırakıp herkese Moskova’ya gitmek üzere hazırlanmalarını ve Prens’in eşyaları için arabaları yarın sabah getirmelerini söyle. Sen de toplantıya filan gitme. Anladın mı?”
Dron birden onun ayaklarına kapandı.
“Yakof Alpatiç, bu görevden affedin beni. Anahtarları alın, bana yol verin, n’olur, Tanrı aşkına!”
“Kes, kes!” dedi Alpatiç. “İçinin üç arşın derinliğini bile görüyorum.”
Arılara bakmaktaki ustalığının, yulaf tohumu serpme gününü çok iyi bilmesinin ve İhtiyar Prens’i yirmi yıl memnun etmesinin, büyücü olarak ün kazanmasına neden olduğunu ve büyücülerin de insan içinin üç arşın derinliğini görebildiklerine inanıldığını biliyordu.
Dron ayağa kalkıp bir şeyler söylemek istedi. Alpatiç bırakmadı.
“Ne var şu kafanızda, ha? Neler düşünüyorsunuz?..”
“Köylülerle ne yapacağım ben!” dedi Dron. “Hepsi aynı durumda. Ne söyleseniz para etmez.”
“Söylüyorum ya…” dedi Alpatiç. Sonra birden sordu: “İçiyorlar mı?”
“Hepsi çıldırdı. İkinci fıçıyı getirdiler.”
“Öyleyse dinle beni. Emniyet başkanına gideceğim. Sen de bu saçmalıkları bırakıp arabaları getirmelerini söyle onlara.”
“Başüstüne!” dedi Dron.
Yakof Alpatiç, fazla ısrar etmedi. İtaat ettirmenin en iyi çaresinin, itaat edeceklerinden şüphe edildiğini göstermemek olduğunu bilecek kadar uzun zaman yönetmişti insanları. Dron’dan itaatkârane bir “Başüstüne!” koparan Alpatiç bununla yetindi. Oysa askerî birliklerin yardımı olmadan tek bir araba bile bulamayacağını düşünüyor, hatta buna kesinlikle inanıyordu.
Nitekim akşamüstü arabalar toplanmadı. Meyhanenin önünde yeni bir