Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt. Чарльз Диккенс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt - Чарльз Диккенс страница 22
Sapasağlam yaşlı bir kalbi vardır.
Ne kadar hızlı tutunur ne kadar sıkı sarılır.
Kadim dostu devasa meşe ağacına!
Ve sinsice bırakmıştır izini toprakta.
Ve yapraklarını sallar kibarca,
Neşeyle sarılır ve sürtünürken
Ölü adamların mezarlarındaki yoğun küfe.
Amansız ölümün olduğu yerde dolaşır,
Eski nadir bir bitkidir yeşil sarmaşık.
Koca asırlar geçmiş ve eserleri çürümüştür,
Devletler de paramparça olmuştur;
Ama sağlam yaşlı sarmaşık hiç ayrılmayacaktır;
Dinç ve canlı yeşilinden.
Cesur yaşlı bitki yalnız günlerinde,
Geçmişi yâd edecektir;
Çünkü insanoğlunun dikebileceği en heybetli bina,
Nihayetinde sarmaşığın besinidir.
Zamanın başlangıcından beri sürünen,
Eski nadir bir bitkidir yeşil sarmaşık.
Yaşlı beyefendi, Mr. Snodgrass’ın not almasına fırsat tanıyabilmek için şarkı sözlerini bir kez daha tekrar ederken Mr. Pickwick de beyefendinin yüz hatlarını büyük bir ilgiyle inceledi. Yaşlı beyefendinin sözleri bitip de Mr. Snodgrass da not defterini cebine tekrar yerleştirince Mr. Pickwick lafa girdi: “Sizi bu kadar kısa süredir tanıyorken böylesi bir yorum yaptığım için lütfen kusura bakmayın beyefendi ancak bana kalırsa sizin gibi bir beyefendi, İncil’in vekili olarak yaşadığı deneyim süresince kayıt altına almaya değer pek çok görüntü ve olayla karşılaşmış olmalıdır.”
“Kesinlikle şahit olduğum şeyler oldu.” diye yanıtladı yaşlı beyefendi. “Ancak olaylar ve kişiler basit ve sıradan tabiata sahiplerdi ve benim de hareket alanım çok kısıtlıydı.”
“Sanıyorum ki John Edmunds hakkında kimi notlar almıştın, öyle değil mi?” diye sordu Mr. Wardle, arkadaşını yeni ziyaretçilerine açıklamaya yönelik müthiş bir şevkle.
Yaşlı beyefendi başını onaylar biçimde hafifçe oynattı ve konuyu değiştirmeye hazırlanıyordu ki Mr. Pickwick lafa girdi: “Affedersiniz, efendim ama eğer izniniz olursa Mr. Edmunds’un kim olduğunu sorabilir miyim?”
“Ben de tam aynını sormak üzereydim.” dedi Mr. Snodgrass hevesle.
“Tam üstüne bastınız.” dedi neşeli ev sahibi. “Bu beyefendilerin merakını eninde sonunda tatmin etmeniz gerekecek, o yüzden bu elverişli fırsattan yararlanıp aradan çıkarsanız iyi olur.”
Yaşlı beyefendi koltuğunu ileri çekerken iyi niyetle gülümsedi. Grubun geri kalanı, başta muhtemelen işitme kaybı olan Mr. Tupman ve evde kalmış hala olmak üzere herkes, koltuklarını birbirine yaklaştırdı; yaşlı hanımefendinin kulak borusu düzeltildi, Mr. Miller (şarkının anlatımı sırasında uyuyakalmış olan), oyundaki partneri olan heybetli şişman adam tarafından masanın altından uyarıcı niteliğinde gerçekleştirilen bir çimdikleme sonucunda uykusundan uyandı ve yaşlı beyefendi ön söze gerek olmadan bizim başına aşağıdaki başlığı ekleme özgürlüğünü kullandığımız öyküyü anlatmaya koyuldu.
MAHKÛMUN DÖNÜŞÜ
“Bu köye ilk yerleştiğimde…” dedi yaşlı beyefendi. “Ki bu yirmi beş sene öncesi, cemaat üyelerim arasındaki en kötü şöhretli kişi, buraya yakın, ufak bir arazi kiralamış olan Edmunds adında bir adamdı. Suratsız, yabani, kötü bir adamdı; alışkanlıkları boş ve rezildi; yaradılışı acımasız ve gaddardı. Arazide vaktini aylak aylak harcadığı ya da birahanede birlikte sarhoş olduğu ne tek bir arkadaşı ne tek bir tanıdığı vardı; pek çok kişinin korktuğu ve herkesin nefret ettiği bu adamı ne kimse umursuyor ne de kimse onunla konuşuyordu ve Edmunds herkes tarafından dışlanıyordu.”
“Bu adamın bir karısı ve ben buraya ilk geldiğimde yaklaşık on iki yaşında olan bir de oğlu vardı. Kadının ne kadar şiddetli bir ızdırap içinde olduğu, yaşadıklarına nasıl da nazik ve sabırlı bir edayla göz yumduğu, oğlunu ızdırap ve ilgiyle nasıl yetiştirdiğine dair kimsenin tam olarak bir fikri yoktu. Eğer merhametsizse, varsayımım için Tanrı beni affetsin ancak ruhumun en derinliklerinden inanıyorum ki adam yıllarca sistematik biçimde kadının ruhunu yok etmeye çalıştı ama kadın her şeye çocuğu için katlandı ve bu her ne kadar çoğu insana tuhaf gelse de yaşadıklarına çocuğunun babası için de katlanıyordu; adam her ne kadar kaba olsa da ona ne kadar acımasızca davransa da kadın onu hâlâ seviyordu ve bir zamanlar adamın içinde yarattığı hisler kadının kalbinde kadınlar dışında Tanrı’nın tüm yarattıklarına yabancı olan, acıya karşı sabır ve uysallık hisleri uyandırıyordu.”
“Yoksullardı, zaten adamın yaşam biçimi aksine izin vermezdi ama kadının gece gündüz, günün her saati bitmek tükenmek bilmeyen ve usanmaz uğraşları sayesinde idare ediyorlardı. Bu çabalar karşılığını bulmuyordu. Akşamları oradan geçenler -kimi zaman da gecenin geç saatlerinde- sıkıntı içindeki bir kadının inleme ve çığlıklarını ve yumruk sesleri duyduklarını bildirmişlerdi ve oğlanın, gecenin geç vakitlerinde babasının doğaya aykırı bu öfkesinden kaçmak için pek çok defa herhangi bir komşunun kapısını hafifçe çalmışlığı vardı.”
“Tüm bu süre zarfında bu zavallı yaratık, bedeninde tümüyle saklamayı beceremediği kötü muamele ve şiddet izleriyle ufak kilisemizin sürekli üyesiydi. Her pazar, sabah ve akşamüstü, üstleri başları çok daha yoksul komşularından bile eski olsa da her zaman düzgün ve temiz kıyafetlerle yanında oğluyla aynı yere otururdu. Herkesin ‘zavallı Mrs. Edmunds’a’ vereceği dostane bir selam ve söyleyeceği nazik bir söz vardı ve bazen vaazın sonunda kilisenin verandasına uzanan karaağaçlarla sarılı yolda komşularıyla iki kelam etmek için durduğunda ya da o birkaç tane küçük arkadaşıyla önde salınırken sağlıklı oğluna annelere özgün gurur ve sevgiyle bakmak için geride kaldığında bitkin yüzü yürekten minnettarlıkla aydınlanırdı; neşeli ve mutlu olmasa da en azından huzurlu ve memnun görünürdü.”
“Beş altı yıl geçti ve oğlan, gürbüz ve sağlıklı bir genç oldu. Çocuğun ince yapısını güçlendiren ve güçsüz uzuvlarını erkekliğin gücüyle dolduran zaman, annesinin şeklini eğrileştirmiş ve adımlarını güçsüzleştirmişti ama onu desteklemesi gereken kol artık koluna takılı değildi ve onu neşelendirmesi gereken yüz artık ona bakmıyordu. Anne eski yerinde oturuyordu ama yanındaki yer boştu. İncil eskisi kadar özenli tutuluyordu, okunan yerler eskisi gibi bulunup katlanıyordu ama yanında ona eşlik edecek kimse yoktu ve kadının gözyaşları hızla kitaba akıyor ve kelimeleri görmesini zorlaştırıyordu. Komşular eskiden olduğu gibi naziklerdi ama kadın onların selamlarını başka yöne bakarak görmezden geliyordu. Artık iç açıcı mutluluk beklentisi olmadığından eski karaağaçların yanında oyalanmak da yoktu. Perişan kadın, başlığıyla yüzünü iyice örtüyor ve aceleyle oradan uzaklaşıyordu.”
“Size şunu söyleyebilirim ki anı ve bilincin uzandığı ilk çocukluk günlerine bakan ve o anları düşünen gencin, onun uğruna annesi tarafından gönüllü olarak çekilen, sırf onun için katlandığı horgörü, aşağılanma ve şiddetle