Mozart: Bir Yaşam Serüveni. Heribert Rau

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Mozart: Bir Yaşam Serüveni - Heribert Rau страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Mozart: Bir Yaşam Serüveni - Heribert  Rau

Скачать книгу

çocuksu sesiyle babasının sözlerini tekrar etti:

      “Sevgili Göksel Baba’mız, ihsanların için sana şükrediyorum:

      Sen bana kıymetli bir armağan bahşettin,

      Sen bana kıymetli bir armağan bahşettin,

      Bana yardım et ki armağanını doğru kullanabileyim,

      Bana yardım et ki armağanını doğru kullanabileyim.

      Senin şanın ve benim hayrım için,

      Senin şanın ve benim hayrım için,

      Amin!

      Amin!”

      Fakat bu son sözler usulca ve yorgunlukla tekrar edildi zira çocuğun iyice uykusu gelmişti. Annesi onu yatması için hazırladığında yavrucak çoktan derin uykudaydı.

      Şimdi ruhunun çevresinde beyaz kanatlı bir rüyalar sürüsü pırpır ediyor, havada dönerek yaklaşıyordu. Nihayet çocuk bir yaz çayırında duruyordu. Ayaklarının dibinde binlerce çiçek yığılmış, yosunlu taşların kenarına yerleşip yıldızlı gölgelerini öteki küçük çiçeklere damgalıyordu. Gökyüzü yuvarlak beyaz bulutlarla kaplıydı ve mavi derinliklerinden sıcak ve berrak güneş ışığı akıp gidiyordu. Kuşların şakıması ve arıların vızıldamasını işitince çocuğun kalbi nasıl da yerinden oynamıştı! Şimdi inci gibi beyaz bir zambağı koparmak için ileri atıldı. Ama bir de ne görsün! Ona dokunur dokunmaz çiçek, harika sesler solumaya başladı. Sonra bir başka çiçeğe dokundu, ardından bir diğerine. Her seferinde çiçekler dünyanın en tatlı melodilerini terennüm etmeye başlıyordu. Bu sesler nadir güzellikte bir müzik halinde birbirine karışıyor, giderek büyüyor, derinleşip yükseliyordu. Çiçekler bu müzikle birlikte Wolfgang’ın ellerinde çoğalıp yükseliyordu ta ki ses, denizin yuvarlanan dalgalarına ve çiçekler de yıldızlara dönüşene dek. Gökyüzünde yanıp sönüyorlardı. Ama gökler artık mavi ve parlak değildi, gölgeli bir koyuluğa bürünmüştü. Sonra çocuk acı acı ağladı ama gözyaşları yanaklarından süzülürken bir kez daha güzel ezgiler etrafını sardı. Yıldızlar muazzam armonilere dönüşmüştü, telaşlı görkemleri onları uzaklara taşıyordu. Nihayet etrafta ne toprak ne de başka bir şey kalmıştı. Yalnızca Wolfgang’ın çocuksu ve anlaşılmaz ruhunun durgun sevinci vardı.

      İkinci Bölüm

      Geleceği Haber Veren Mürekkep Lekeleri

      Kış sona ermişti. İlkbahar mevsimi, karın örtüsünü kaldırıp yerine çiçek işlemeli yeşil elbisesini getirmişti ve hayat dolu toprağın yeniden dirilişini kuş şakımalarıyla karşılıyordu. Yaz mevsimi ise şimdiden tarlaların yeşilini altın sarısına dönüştürmekteydi. Arılar çiçeklerin arasında keyifle vızıldıyor ve parlak öğlen güneşi tüm ülkeyi usul usul aydınlatıyordu. Baba Mozart Hellebrunn’dan Salzburg’daki evine yürümekteydi. Ona eşlik eden ağırbaşlı ve kibar adam ise arkadaşı Kont Herberstein’dı. Sohbetlerinin konusu ağırlıklı olarak, Orkestra Şefi Muavini’nin ailesiydi. Artık dört yaşına gelmiş olan küçük Wolfgang’ın muhteşem performansları, Baba Mozart’ın en sevdiği konuydu, uzun uzun oğlunu anlatıp durdu.

      “Daha tuşlara yetişemiyor ama küçük taburesiyle piyanonun başına oturup egzersiz yaparken onu görmelisin!” diye haykırdı baba, her zamanki sakin tavrından çok farklı bir coşkuyla. “Çocuk şimdiden büyük bir hünerle piyano çalıyor, inanabiliyor musun buna?”

      “Mümkün değil!”

      “Hatta işittiği bütün müthiş melodileri eksiksiz hatırlıyor. Bütün bir menueti5 öğrenmesi sadece yarım saat alıyor. Daha uzun parçalar içinse bir saat yeterli oluyor.”

      “Sonra çocuk bunları hakikaten çalıyor, öyle mi?”

      “Evet, hem de tamamen hatasız bir şekilde ve kendinden emin, sağlam bir vuruşla. Hatta kendisi de beste yapmakla ilgilenmeye başladı. Eğer onu zorlamak yerine zapt etmenin en iyisi olduğunu düşünmesem, çocuğa müzik kompozisyonu kurallarını çoktan öğretmiştim.”

      “Fakat sevgili dostum,” diye haykırdı kont, şaşkınlık içinde kıpırdamadan duruyordu. “Bu bir mucize! Çocuğa büyü yapılmış olmalı. Ben de seninle eve geleyim, olmaz mı? Bu yeni harikayı görmem gerek.”

      “Büyük bir zevkle,” diye cevap verdi Orkestra Şefi Muavini. Salzburg’a varır varmaz, iki arkadaş Baba Mozart’ın mütevazı evine varmak için acele etti.

      Onlar Hellebrunn’dan Salzburg’a geldiği sırada, Mozart ailesinin evinde onlar için ilginç bir sahne hazırlanmaktaydı.

      Öğle güneşi, temiz ve düzenli çalışma odasına altın huzmelerini yayıyordu. Wolfgang burada babasının yazı masasına yerleşmişti. Annesi ile ablası ise yan odada meşguldü. Çocuğun etrafı sessiz ve huzurluydu. Yalnızca batmakta olan güneşe hoşça kal diye şakıyan kanaryanın sesi duyuluyordu arada sırada.

      Yalnızca güneş ışığının parıltısı mıydı yoksa içten gelen bir vecit hali miydi çocuğun yüzünü ışıl ışıl kılan? Yüksek bir iskemleye çöküp bir dirseğini babasının masasına ve küçük çenesini de eline dayayarak derin düşüncelere dalmış gibi doğruca önüne bakıyordu. Ufaklığın zihnini meşgul eden cüretkâr bir fikir olmalıydı çünkü önce yanıp sönen ardından eski haline dönen koyu mavi gözleri yoğun bir içsel faaliyetin kanıtıydı. Aynı zamanda dudakları hafifçe kıpırdıyordu. Zaman zaman, o mırıldanan çocuksu ses, kayıplara karışan melodileri arayışını anlatır gibiydi. Çocuğun arzulu hayal gücünü kışkırtıp elinden kaçan melodilerdi bunlar.

      Bir anda bütün yüzü elektrik çarpmış gibi aydınlandı. Hemen yakınında duran bir kâğıdı aldı, sonra bir kalemi kavrayıp mürekkebe batırdı ve yazmaya koyuldu.

      Ah şu bahtsız elf! O kutsal öfkesiyle kalemin ucunu hokkalığın altına ittirmişti. Bu yüzden, üçüncü notada kâğıda kocaman bir mürekkep damlası dökülüverdi ve notanın etrafını kasvetli bir sele boğdu.

      Çocuk bunu pek umursamadı. Hiç zaman kaybetmeden lekeyi avcunun içiyle silip soluk bir kuyrukluyıldızı andıran bir eğri oluşturarak mürekkebi avcundan uzaklaştırdı. Bu olay düşüncelerini hiç aksatmamıştı. Çok geçmeden notalar ardı ardına kâğıdı kaplamıştı. Çocuğun şevki arttıkça, bu notalara yeni mürekkep lekeleri eşlik ediyordu. Hepsi de ilk doğan kardeşleri gibi halihazırda mürekkebe bulanmış o avuç içiyle siliniyordu. Öyle ki kâğıdın ne hale geldiğini hayal bile edemezdiniz. Mecazi olarak, bütün o körfezleri ve burunlarıyla Karadeniz’i temsil edebilirdi.

      Buna rağmen küçük besteci notaları kaydetmeye devam ediyor, bir yandan da mürekkep lekeleri yüzünden öfkeyle ağlayıp duruyordu. Ama bu durumun onu durdurmasına asla müsaade etmiyordu. Tuzlu gözyaşları mürekkep damlalarına karışıyor ve bunların ikisi de o amansız minik avuç içiyle siliniveriyordu. Notalar daha hızlı ve kalın bir şekilde birbirini izlemeye devam ediyordu. Bunların yarısı okunmaz haldeydi ama yine de yazılmıştı. Sonra kapı açıldı ve Orkestra Şefi Muavini içeri girdi. Yanında da Kont Herberstein vardı.

      Yavrucak onları duymadı. Hafifçe bir melodi mırıldanıyordu. Yazmaya devam etmekteydi. Bir şeyin üstünü çiziyor, sonra tekrar yazıyor, yeni lekeler

Скачать книгу


<p>5</p>

Menuet: 17. ve 18. yüzyıllarda popüler olan eski bir Fransız saray dansı. (ç.n.)