Mozart: Bir Yaşam Serüveni. Heribert Rau
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Mozart: Bir Yaşam Serüveni - Heribert Rau страница 8
“Piyano artık hoşuma gitmiyor!” dedi bir gün. “Keman öğrenmeliyim.”
Birkaç hafta sonra eski dostları Schlachtner, Adlgasser ve Lipp, Orkestra Şefi Muavini’nin evinde toplanmıştı.
Çok güzel bir bahar günüydü. Gökyüzü koyu mavi bir deniz halinde alçalmıştı. Yeni filizlenen bitkilerin ışıltılı yeşili insanlığa gülümsemekteydi. Taptaze, serin ve tertemiz bir tebessümdü bu. Âdeta yeni yılı selamlayan mahcup sabah vaktiydi, o denli aydınlık ve kısa. Çünkü yükselmekte olan güneş birazdan tarlaları ve ormanları en derin renklerle yıkayacaktı. Çocukluğun masum kahkahası sıcak havanın ve yaşam tutkusunun altında solup daha hüzünlü bir ciddiyete yerini bırakırken bile.
Ama bugün tabiatın yüzünde hüzünden eser yoktu. Her şey neşe, kahkaha ve gençlikten ibaretti; yaşamla, güvenle ve umutla doluydu!
Orkestra Şefi Muavini’nin küçük bahçesinde de çok kıymetli ve nadir çiçekler açmış, ıtırlar yayılmıştı. Bahçenin sınırları boyunca laleler o gururlu ihtişamlarıyla yükseliyor, sümbüller her köşeye enfes kokularını saçıyordu. Öte yandan, koca elma ağacının çevresinde binlerce arı vızıldayıp uğulduyordu. İşte küçük grup, yeni açmış narin çiçeklerle kaplı bu ağacın altında toplanmıştı.
Ev işleriyle meşgul olan Frau Mozart, evde kalmıştı ama bir tür müzik pikniği için buluşmuş olan kocası ve arkadaşlarına bol şarap ve soğuk yemek göndermeyi ihmal etmemişti. Ayrıca şimdi mütevazı sayfiye evinin asma yaprakları altında kar gibi beyaz örtüyle örtülmüş olan sofrayı kurması için de küçük Nannerl’i yollamıştı. Nannerl eserine son dokunuşları yaptıktan sonra emeği için babasından bir öpücük alıp oradan ayrılmak üzereydi ki Wolfgang, Orkestra Şefi Muavini’nin bir başka arkadaşıyla geldi.
Bu kişi, kemancı Wenzel’di. Müzik bilgisini tamamlamak amacıyla bir süredir Baba Mozart’tan beste dersleri almaktaydı. Biraz süslü, şık giyimli bir adamdı. Nadir güzellikte elleri ve ayakları vardı. Ardıç meyvesini andıran kara ve küçük gözlerini, neredeyse korkutucu bir şekilde yuvarlayıp duruyordu. Fakat küçük ve huzursuz olsa da bu gözlerden ateşli ve duygulu bakışlar fırlıyordu. Peruğunun altında hemen hemen gizlenmiş olan ince yüzü, büyük bir zekâ ifadesi taşımaktaydı.
Baba Mozart bu genç adamı (en azından kendi yaşıyla kıyaslandığında gençti) pek severdi çünkü kontrpuan bilimini olağanüstü bir hızla öğrenmişti ve beste konusunda inanılmaz bir yeteneğe sahipti. Bu yüzden yeni misafiri ellerini sevinçle uzatıp karşıladı. Bu sırada Wolfgang’ın sayfiye evine gizlice girdiğini fark etmemişti. Çocuk, arkasına götürdüğü iki elinde bir şey saklıyordu.
“Burada, Tanrı’nın hür tabiat dünyasında bize katılmana çok sevindim, sevgili Wenzel,” dedi Orkestra Şefi. “Baksana, her şey nasıl da ışıl ışıl ve güzel kokulu. Ya şu hava! İnsanın derin derin yudumlayası geliyor. Oysa hemen ötedeki şehir ne kadar da boğucu, kalabalık ve bunaltıcı!”
“Ah, evet, Herr Orkestra Şefi,” diye cevap verdi Wenzel, içtenlikle dostunun ellerini sıkıp yuvarlak kara gözlerini misafirler üzerinde gezdirirken. “Burada her şey çok güzel. Tam da şiir veya senfoni yazmaya uygun bir yer!”
“Gerçekten öyle!” diye cevap verdi Baba Mozart keyifli bir tebessümle. “İnsanın içinde ne olursa olsun, en hoş şiir ve muhteşem müzik işte burada, dışarıdadır. Sıvı gümüş gibi pırıldayarak manastırın değirmenine doğru akıp giden şu nehre baksana! Gürleyerek köpüren sularını sıçratıyor değirmenin tekerleğine. Ötede, şu serin çayırlar ile çiçek açmış meyve ağaçlarının ardında, kocaman çiftlikler ile yazlık evler, tüm görkemiyle göklere yükselen şu dağın eteklerine kadar uzanıyor. Orada, dağın zirvesinde bir kale, yeşil yaz kaftanına henüz sarınmış parka bakan kuleleri ve taretleriyle kaşlarını çatmış bakıyor. Söylesene, hiçbir insanoğlunun yazamayacağı bir şiir ve yalnızca Yaradan’ın besteleyebileceği bir senfoni değil midir bu?”
“Hakikaten öyle,” diye cevap verdi Wenzel. “Siz de ona bakarak bir şair oldunuz!”
“Ne demeli, dostum, öyle olmak gerekiyor,” diye karşılık verdi Orkestra Şefi Muavini. “İnsanın, aşınmış yollarını günbegün ağır ağır yürüdüğü dünyada bütünüyle kuruyup solmaması için, onu ara sıra meşguliyetin pençelerinden kapıp götürecek bir şeye ihtiyacı vardır. Tıpkı büyüleyici manzarasıyla bu küçük bahçenin beni alıp götürdüğü gibi.”
“Bunun için ülkedeki en güzel yeri seçmişsin,” dedi Schlachtner.
“Epey de paraya mal oldu,” diye iç çekti Baba Mozart kulağını okşayarak.
“Seni pinti herif,” diye bağırdı Lipp gülerek. “O kadar büyük bir servet etmiş olamaz!”
“Siz bekâr adamlar bu konuda hiçbir şey bilmiyorsunuz,” diye karşılık verdi Orkestra Şefi Muavini. “Yine de insan hayatına kanatlar eklemeli yoksa çamura batar. Ama bu hoşbeş faslı beni bir soruyu sormaktan alıkoydu: Dostum Wenzel’i bugün yanımıza getiren şey nedir? Zira yalnızca manzarayı görmek veya bizi ziyaret etmek için gelmediğine eminim. Onu çok iyi tanıyorum! Galiba kolunun altında bir müzik rulosu görüyorum. Bizi yeni bir besteyle şaşırtmayacağına iddiaya var mısınız?”
“Jüpiter aşkına, Herr Orkestra Şefi Muavini, tahmincilerin büyük prensi olarak taçlandırılsanız yeridir! Çünkü tam on ikiden vurdunuz hedefi,” diye cevap verdi genç kemancı biraz kızararak. Yuvarlak siyah gözlerindeyse keyifli bir ışıltı vardı. “Mütevazı yeteneğimin küçük bir çalışmasını getirdim size. Onunla uğraşmak bana en azından zevk verdi ve siz Viyana’dayken boş zamanımı doldurdu.”
“Peki ne yazdın?” diye sordu Baba Mozart ve Adlgasser tek nefeste.
“Altı trio,” diye cevap verdi Wenzel. “Maestromun eserim hakkındaki görüşünü dinlemeyi çok isterim. Tahmin ettiğim üzere enstrümanlarınız yanınızdaysa parçayı birlikte gözden geçirebiliriz.”
“Tam aradığım şey,” diye haykırdı Baba Mozart, enstrümanlarını almak için hep birlikte ayağa kalktıklarında. “Wenzel birinci kemanı, Schlachter ise ikinci kemanı çalacak. Ben de viyolamla bası alacağım.”
O anda Baba Mozart birinin hafifçe dirseğine dokunduğunu hissetti. Şöyle bir bakınca küçük Wolfgang’ı gördü. Elinde, ona Viyana’da hediye edilmiş olan keman vardı.
“Baba,” diye fısıldadı çocuk yalvaran bir sesle. “İkinci kemanı benim çalmama izin ver!”
“Ah, tabii!” diye cevap verdi babası gülerek. “Hayalinde ikinci kemanı çalabilirsin. Belki bir gün bunu gerçekten yapabilirsin!”
“Gerçekten yapabilirim!” diye bağırdı Wolfgang. Gözleri, doğuştan gelen yeteneğinin