Mozart: Bir Yaşam Serüveni. Heribert Rau

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Mozart: Bir Yaşam Serüveni - Heribert Rau страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Mozart: Bir Yaşam Serüveni - Heribert  Rau

Скачать книгу

tebessümle birbirlerine baktılar. Sonra Mozart şaka yollu seslendi:

      “Bir görelim öyleyse, hoş bir şey olmalı!”

      Ama ufaklık kâğıdı geri çekip sıcak bir tavırla bağırdı:

      “Hayır, olmaz! Daha hazır değil!”

      Ama babasının emri üzerine kâğıdı gönülsüzce uzattı. O zaman iki yaşlı müzisyen, karınları ağrıyıncaya kadar gülecekti zira kâğıda sıçrayıp damlamış mürekkep lekeleri ve örümcek izlerini andıran türlü şekillerle dolu sonat, hakikaten görülmeye değer müthiş bir şeydi.

      Peki ama neydi bu? Babası niçin ani bir şaşkınlıkla bakıyordu notalara ve niçin gözleri hayret dolu bir memnuniyetle yaşarmıştı?

      “Şuna bakın! Bir bakın, sevgili kont!” diye haykırdı kâğıdı titreyen elinde tutarken. “Hepsini doğru şekilde ve kurala uygun olarak yazmış, görüyor musunuz? Yalnız, kimse çalamaz bunu. O denli karmaşık ve zor.”

      “Ama o bir sonat babacığım!” diye haykırdı Wolfgang. “Elbette, önce biraz pratik yapmak gerek. Ama bu şekilde çalınmalı.”

      Sonra yerinden fırlayıp piyanonun başına geçti ve çalmaya başladı. Zor kısımları çıkartamıyordu ama bocalayan küçük parmakları şimdi annesi ve ablasıyla birlikte sayıları artan dinleyicilerine aklındakinin ne olduğuna dair fikir verecek kadarını çalabilmişti.

      Parça doğru şekilde yazılmış ve bütün bölümleriyle birlikte düzenlenmişti.

      Şaşkınlıktan herkesin dili tutuldu. Sonunda Baba Mozart çocuğa sıkıca sarılıp öptü ve şöyle haykırdı: “Wolfgang, sen büyük bir adam olacaksın!”

      Kont şunları ekledi: “Evet. Üstelik bütün Almanya seninle gurur duyacak yavrum!” Ardından babaya dönüp gülümseyerek şöyle dedi: “Şimdi kim daha zengin? Sen mi yoksa Kral mı?”

      Baba Mozart ışıldayan gözlerle cevap verdi: “Şu bir saati dünyanın bütün krallıklarına değişmem!”

      Üçüncü Bölüm

      Küçük Virtüöz

      Babanın kehaneti, muhteşem bir hızla gerçekleşmeye başlamış gibi görünüyordu. Wolfgang olağanüstü bir ilerleme kaydetmişti. Beş yaşına geldiğinde babası için sürekli küçük parçalar besteliyordu. Bu parçaların çoğu korunmuş olup dileyen herkesçe incelenebilir.

      Babası, çocuğunun yeteneklerinin sıradan olmadığını büyük bir ferasetle görmüştü. Bu yüzden oğlunun eğitimine zaman ayırmak için diğer bütün işlerini bıraktı. Çocuk yalnızca müzikte tuhaf bir hız ve güç göstermekle kalmıyordu. Diğer bütün derslerinde, bilhassa müzikle gizemli bir bağlantıya sahip matematikte harikulade bir beceri sergiliyordu. Hiç kimse bu çocuk hakkında ne düşüneceğini bilmiyordu. Etrafını saran sıradan insanlar arasında bir başka ırka ait bir varlıkmış gibi dolaşıyordu. Ona ne öğretilirse öğretilsin, sanki ruhu o konuya önceden aşinaydı. Yalnızca küçük bir ipucu ve telkinle anımsayacağı bazı sönük hatıralardı bunlar. O çocuksu fakat bilge gözlerinin içine bakıp ifadesinde tüm tatlı tecrübelerin kümelendiği o güzel ağzını izlediğinizde bu acayip hayatın, daha masum bir ülkede önceden yaşanmış olduğunu hissedebilirdiniz. Bu ülkede bilgelik doğuştan gelen bir hak ve müzik ise ruhların ortak diliydi.

      İki sene hızlıca geçip gitti ve Wolfgang altı yaşına geldi. Artık koca dünyanın kapıları bu çocuğa açılacaktı. Babasıyla birlikte Salzburg’dan ayrılıp uzun bir yolculuğa çıktı.

      Bir dâhi için, hele de genç bir dâhi için sonu olan her şey sonsuzdur. En azından dünyanın sıradan işleriyle henüz lekelenmemişken ve sabah çiyiyle ıslanmış kanatları yükseklerde süzülecek kadar güçlüyken. Göz; uzaklık, yükseklik ve derinliği görür fakat sınırları ve kısıtlamaları göremez. Mavi gökyüzü ve mavi okyanus aynı şekilde uçsuz bucaksız görünürken, anlık keder bir ebediyet gibi gelir. Neşe ile güzellikse ölümsüzdür.

      Salzburg, küçük Mozart için bir dünya olmuştu. Bu şehrin sokakları sonsuz manzaralardı ona göre. Nereden gelip nereye çıktığını bilmediği bu sokaklar (tek bildiği evinin burada olduğuydu) merkeze ulaşıyordu. Dünya ile hayat, yani çevresi işte oradaydı. Eğer bütün o kısa tecrübeler ve küçük şehrin manzarası, çocuğun düşler âlemindeki yüreğinde çoktan müziğe dönüşmüşse şimdi dağlar, ormanlar, nehirler, yaşayan insanların oluşturduğu kalabalıklar ve engin deniz ona ne verecekti? Yolculuk günbegün devam ederken, o çocuk gözlerinin önünde açılan her yeni manzara ve her yeni sahnenin, Mozart’ın yüreği için bir mesajı vardı. Hepsinin arasından bir ses, dışavurulmak için çocuğa sesleniyor gibiydi. Doğa ve Yaşam, büyülenmiş iki dilsiz cin, sanki yalvarırcasına kollarını ona uzatmış sonsuz ıstırapları ile ölümsüz ve muzaffer sevinçlerini anlatabilmek için ondan müziğinin sesini dileniyordu.

      Gittikleri her yere onlardan önce küçük Mozart’ın şöhreti varıyordu. Her sarayda harikulade yeteneğini göstermesi gerekiyordu. Fakat çocuğun yeteneğini büyük bir keyifle sergilediği tek yer saraylar değildi. Sessiz bir yerde, mesela ıssız bir şapelde muhteşem melodilerle veya neşeli nağmelerle sessizliği doldurmak, onun en büyük zevkiydi.

      Büyük bir org çalma deneyimini ilk kez Tuna kıyısındaki küçük bir kasabanın manastırında yaşadı. Bütün gün o muhteşem nehir üzerinde yol alıp yıkık dökük harabeler, somurtan kaleler, sarp kayalıklar arasına gizlenmiş manastırlar, yükselen yamaçlar ve güneşli vadilere kurulmuş sessiz köyleri geçtiler. Bazen de süzülüp giden nehirden geriye doğru açılan derin bir vadi görüyorlardı. Dipsiz gölgeli vadinin oyuk ve uzak mavisi, ıssızlığı ve sakinliği, çocuğun kalbini loş ve geniş bir katedral gibi heyecanlandırıyordu.

      Baba Mozart, orgu görmesi için Wolfgang’ı şapele götürdüğünde, o gün birlikte seyahat ettikleri keşişler manastırın yemekhanesinde akşam yemeği yiyordu. Çocuk sabahtan beri pek suskun ve düşünceliydi. Ama şimdi huşu içinde gözlerini dikmiş, boş kilisenin gölgelerinde karaltı gibi gözüken o büyük enstrümana bakarken, hüzünlü ruh halinden kurtulup eski canlılık ve neşesini geri kazanmıştı. Yüzü dingin bir memnuniyetle aydınlanmıştı ancak başını kaldırıp orga bakmakta olan o küçük bedenin her hareketi ve tavrı, hayretle karışık bir hürmet ifade etmekteydi. O kocaman borularda şimdi bile hangi sesler uyukluyordu acaba? Bir kere uyandırılsa, gün boyu karşılaştıkları manzaraların ona gösterdiği bütün o dilsiz güzelliğe ses verebilirdi: Yaşam ve ölüm, bugün ve geçmiş, sakin nehir ve metruk harabeler, tükenmez gün ışığı ile hemen yanındaki tükenmez gölge.

      “Baba, orgun ayağındaki şu pedallar ne işe yarıyor anlatır mısın? Sonra da orgu ben çalayım!” dedi çocuk.

      Babası çok memnun bir halde bunu kabul etti. Sonra Wolfgang iskemleyi kenara ittirdi. Baba Mozart koca körükleri doldurunca minik orgcu pedalların üstüne çıkıp basmaya başladı. Sanki bu enstrümanın nasıl çalındığına dair hiç açıklamaya ihtiyacı olmamış gibiydi.

      O derin sesler, eski kilisenin kasvetli sükûnetini nasıl da dağıtmıştı!

      Yemekhanede akşam

Скачать книгу