Mozart: Bir Yaşam Serüveni. Heribert Rau
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Mozart: Bir Yaşam Serüveni - Heribert Rau страница 10
Prenseslerin durumu farklıydı. İkisi de bilhassa böyle zamanlarda damarlarında kaynayan soylu kanı hissediyordu fakat efendileri ve kralları olan XV. Louis’nin demir iradesine teslim olmak zorundaydılar.
Majesteleri’nin gürültü ve şamatayla odaya girişi bütünüyle sevinçli bir olay değildi. Zira saray kuralları gereği Kral’ın Kraliçe ve çevresindekilerle sohbet etmesi gereken çeyrek saat boyunca bütün saray nahoş bir sükût halini sürdürmeye mecburdu. Bu zoraki sessizlik Madame Pompadour için dayanılmazdı çünkü mağrur ve zeki yüzü şimdi iyiden iyiye canlanmış olan Prenses Adelaide’ın, Kral’la konuşurken ara sıra onun tarafına gururlu ve küçümseyici bir bakış fırlattığını hissediyordu. Kral’ın ilgisinin geçici olarak elde edilişi dahi markizin yanaklarına ateş basmasına neden oluyordu. Bu yüzden saray kurallarını hiçe saydı ve yakınında duran Prens Soubise’e aniden dönerek sert bir şekilde konuştu: “Prens, bu gece her zamankinden sıkıcısınız!”
Soubise ve bütün saray şaşkınlıkla irkilmişti çünkü Kral’ın ailesiyle görüştüğü sırada sessiz olunması kuralına ne kadar önem verdiğini biliyorlardı. Fakat Prens, siniri bozuk markizin meydan okumasını karşılıksız bırakmaya cüret edemedi. Markizin tek bir sözü onu Versay’dan kovdurabilirdi. Bu yüzden şöyle cevap verdi:
“Sizin güzel dudaklarınız emretsin yeter, Madam. Soubise en küçük dileğinizi dahi yerine getirmeye hazırdır.”
“Öyleyse, artık sıkıcı olmayı bırakıp bana hemen renkli bir hikâye anlatmanızı emrediyorum!”
Yaşlı saray adamının daima anlatacak bir skandal hikâyesi olurdu. İşte şimdi bunlardan birini nakletmeye başlamıştı. Bu sırada buruşuk fakat kibar yüzü istihza, laubalilik ve şehvetli nüktelerin oluşturduğu bir tebessümle aydınlanmıştı. Son kralın dönemde yaşanmış tutkulu bir aşk hikâyesiydi bu. Çok geçmeden markizin çevresindeki grup, ahlaksız ihtiyarın heyecanla anlattığı hikâyenin şüpheli olaylarını dinlerken şamatalı bir neşeye kapılmıştı.
Kral, başını soğuk bir şekilde sallayarak Kraliçe’yle sohbetini kesip salonun öbür ucundaki gruba yaklaştığında hikâyenin henüz yarısı bitmişti.
“Madam Markiz, bu enerjik beylerle muhabbetinden son derece zevk alıyor gibi!” dedi Kral sert bir tonla.
“Ennui bayrağındaki arma, bir çift esneyen çenedir. Fransa’nın zambaklarının yanına bu sancağı dikmeye kim cüret edebilir?” diye cevap verdi Pompadour, yumuşak sesine karıştırmayı çok iyi bildiği o büyüsünü neşeyle saçarak. Derin ve tutkulu gözlerini ise Kral’ın üzerinde gezdiriyordu. Bu bakışlar, Kral’ın ruhunun en gizli köşelerini zevkle titretiyordu.
Kral’ın kutsal saray kurallarının ihlal edilmesi nedeniyle duyduğu öfke bir anda kayboluvermişti. XV. Louis şöyle cevap verdi:
“Hakikaten dünyada şu ennui’den, o ruh sıkıntısından, insanlığın başına bela olan o musibetten daha kötü bir şey yoktur. Hayat, Cennet Limanı’na doğru yol alan bir karantina gemisidir ve o limana giderken içinde bulunduğumuz monoton hapis hayatından başka taraflara bakmamıza imkân verecek her şey bir lütuftur. Yaşasın eğlence! O halde, kartları hemen getirin! Madam Markiz, siz dağıtacaksınız!”
Bu arada Kraliçe’nin grubu misafirleri kabul etmekteydi. Bu gelenler, dostumuz Orkestra Şefi Muavini ile “Harika çocuk” yani küçük Wolfgang Amadeus’tan başkası değildi. Madam Victoire yani prenseslerden küçük olanı misafirleri Kraliçe’ye takdim etti. Kraliçe, çocukla biraz muhabbet etti. Ardından ünlü Alman müzik dehasının gelişi Kral’a bildirildi.
“Eh bien!” 12 dedi Majesteleri kartlarından başını kaldırıp bakarak. “Küçük virtüözün icrasını merakla bekliyoruz.”
Bu sözler bir emirdi. Yoğun işlemeli kakma piyano açıldı ve Wolfgang yerini aldı. Zor ve harika bir besteyle başladı. Şaşırtıcı bir beceriyle, üstelik en ufak bir zorlanma veya yorulma belirtisi göstermeden bu besteyi icra etti.
Bu esnada Kral’ın oyunu bölünmeden devam etmekteydi.
İlk başta, Kraliçe ile Prenses Victoire ve Kontes Tessé hariç saray halkından kimse müzikle ilgilenmemişti. Parça çok güzel çalınmıştı ama daha önce de böyle hoş icralar dinlemişlerdi. Saray hanımları ve beyleri, bundan hususi zevk aldıklarını göstermeyecek kadar alışkındı sanat zevklerinin tatmin edilmesine. Onlar için mükemmellik sıradan bir şeydi. Çocuğun yaşının böylesi bir yeteneği olağanüstü kıldığını tamamen unutmuşlardı.
Bu yüzden yalnızca Prenses Victoire içten bir dille bu performansı ne kadar beğendiğini belirtti. Kraliçe ise kibarca başını sallamakla yetindi zira kocasının umursamazlığı onun üzerinde tesirini göstermişti.
Küçük Wolfgang, bir sene önce olsa bu soğukluk yüzünden ağlardı fakat şimdi gözyaşlarının akmasına izin vermeyecekti. Taburesinden kalkıp nota kitabını öfkeyle kapattı ve mağrur bir tavırla babasının yanına gidip şöyle dedi:
“Haydi baba, gidelim. Bu insanlar müzikten hiç anlamıyor!”
“Madem öyle istiyorsun, tamam Wolferl,” dedi babası boş yere çocuğu ikna etmeye çalışarak. “Ama hakkında o kadar çok konuşulan küçük Mozart’ın Versay’a gidip de başarısız olduğu duyulunca herkes ne diyecek? Senin yerinde olsam, iki kat daha güzel çalarak Kral’ı ve tüm sarayı müziğine ilgi göstermeye mecbur kılardım.”
Bunun üzerine Wolfgang’ın mavi gözleri aniden beliren güneş ışığı gibi aydınlanıverdi. Yüzü ışıldıyordu. Kısa süre önce bir çatışmayı kaybeden ama şimdi zaferden emin olarak süvari alayına hücum etmeyi emreden bir general gibi hissediyordu kendini.
Tekrar piyanonun başına geçti. Önce hafifçe ama tonlarda söndürülmüş bir ateşi gizleyerek çalmaya başladı. Üzerine fırlatılmış bütün o izlenimleri müzikle ifade ederek doğaçlama yaparken vuruşları giderek güçleniyordu. O şatafatlı, havai ve pırıltılı kalabalık; güzel Prenses ile gözleri hüzün dolu Kraliçe, müziğini reddetmiş olan o soğuk ve kibirli kalpler… Bütün bunları hayal kırıklığının getirdiği acı ve hor görülmenin yarattığı öfkenin gizli cereyanı ve gelecek zaferin sevinçli iması olarak ortaya koyacaktı.
Kral kartlarını atmıştı. Herkes piyanonun çevresine toplanmış, küçük sihirbazın çıkardığı ateşli ve tutkulu nağmeleri dinliyordu. Kral, sanki bunun bir rüya ya da bir tür büyü olmadığından emin olmak istiyor gibi elini alnına ve gözlerine götürdü. Kraliçe’nin üzgün gözleri, sanki yıldızların güzel ve
11
(Fransızca) Kibir. (ç.n.)
12
(Fransızca) Güzel! (ç.n.)