İnsanlığın yeme tarihi. Tom Standage

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İnsanlığın yeme tarihi - Tom Standage страница 14

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
İnsanlığın yeme tarihi - Tom Standage

Скачать книгу

target="_blank" rel="nofollow" href="#b00000218.jpg"/>

      Bir Mezopotamya şehrinin tasviri. Tasvirde, kralın denetiminde olan farklı uzmanlıklara sahip işçiler göze çarpmaktadır.

      Bugün dünyada varlığını hâlâ sürdüren pek çok örnekte olduğu gibi anıtsal yapıların ortaya çıkması, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde, ilk uygarlıkların toplumsal tabakalaşmasına dair bize belki de en açık kanıtı sunmaktadır.

      Böylesi büyük inşaat işleri, ancak düzenli işleyen bir idari sistem altında gerçekleştirilebilirdi. Bu idari sistem ile artı ürünü depolayıp, bunu inşaat işçilerine günlük erzak olarak verebilir ve oluşturduğunuz ideoloji ile de insanları, inşaat projesinin gerekli ve önemli olduğu konusunda ikna edebilirsiniz. Kısacası, güçlü bir kralın yönetimi altında olan hiyerarşik bir toplumsal düzenden bahsetmiş oluyoruz aslında. Mezarların, tapınakların ve sarayların öne çıkan özelliği, bunların olması gerektiğinin ötesinde hem çok büyük, hem de girift yapılar olmalarıdır. Bu binalar sahip olunan gücün bir simgesidir ve toplumların zamanla tabakalaşmasına paralel olarak bu binalar daha da önemli hale gelecektir.

      Mısır’ın piramitleri, Mezopotamya’nın zigguratları ile Orta ve Güney Meksika’nın merdivenli tapınakları, tarımsal artı ürün ve toplumsal yapıda buna bağlı olarak ortaya çıkan farklılaşma sayesinde inşa edilebilmiştir. Avcı-toplayıcı topluluklar böylesi yapıları inşa etmeyi hayal edemezlerdi; hayal etseler bile binaların yapımı için ellerindeki tüm araçlarını (artı ürün şeklindeki servetleri ile böylesi bir iş için gerekli olan örgütsel yapıları) tüketmiş olurlardı. Bu heybetli yapılar ilk uygarlıkların yükselişinin birer abidesi olarak boy gösterir. Diğer taraftan bu yapılar o zamana dek eşi benzeri görülmemiş bir eşitsizlik ve toplumsal tabakalaşmanın ortaya çıkışını da simgelemektedir.

      4

      Besinin İzinde

      Man4 yağdırdı onları beslemek için,

      Göksel tahıl verdi onlara.

–ZEBUR, BÖLÜM 78, ÂYET 24

      Besin: Seçkinlerin Gücünün Anahtarı

      Mayıs ayında bir sabah vakti, güneşin doğuşundan hemen önce, üzerlerinde abartılı kıyafetler olan ve sayıları altı yüzü aşkın İnka genci kutsal bir alanda birbirine paralel iki sıra şeklinde dizilmişlerdi. Etraflarında mısır sapları vardı. Güneşin ilk parıltısıyla beraber gençler şarkı söylemeye başladılar. İlk başlarda şarkıyı usulca söylüyorlardı. Güneşin gökyüzünde yükselmesiyle birlikte grup birbirine daha da yakınlaşmaya başladı. Söyledikleri şarkı, onların haylli dedikleri askeri bir marştı. Sabah saatleri boyunca marş belli bir tonda söylendi; öğle vaktine gelindiğinde marşın tonu en yüksek noktasına çıkmıştı. Öğleden sonra ise marşın tonu gitgide yavaşladı ve gün batımında marş sona erdi. Günün alacakaranlık vaktinde, hepsi İnka soylunun evlatları olarak yetiştirilmiş gençler, hasadı kaldırma işine giriştiler. İnkaların her sene geleneksel olarak devam eden mısırla ilgili bu mizansenleri, toplumdaki yönetici seçkinlerin ayrıcalıklı konumlarını pekiştirip, bunu gözler önüne seren âdetlerinden sadece biridir.

      Bir diğer örnek ise her yılın Ağustos ayında düzenlenen mısır ekimi törenidir. İnkaların başkenti Cuzco’nun merkezinden görülebilen Picchu Tepesi üzerindeki iki büyük sütun arasında güneşin batışı gerçekleştiğinde kral, büyüme mevsimini başlatır. Kral, yalnızca soylu sınıfının üyelerince sürülüp işlenen kutsal tarlalardan birini sabanla sürüp, bitki ekip dikme işi ile bu görevini icra etmeye başlar. Bir görgü tanığının anlattığına göre “Kral, bitki ekip dikme zamanında gidip toprağı sürer. Kralın bu işi yaptığı gün dini bir bayram günüdür ve bu bayrama imparatorluğun başkenti Cuzco’nun tüm efendileri katılır. Toprağın sürülüp tarlanın düzleştirildiği bu yerde efendiler tanrılarına altın ve gümüşle birlikte kendi çocuklarını bahşederler.” Sonrasında tarlayı sürme işi İnka’nın soylularınca devam ettirilir. Ama süreci ilk başlatan kişinin kral olduğunu unutmayalım. Başka bir gözlemcinin anlattıkları da şöyle: “Diyelim ki kral bu işi yapmadı; böyle bir durumda kimsenin toprağı sürmeye cesareti olmadığı gibi, ürün elde etmek için toprağı ilk süren kişinin kral olmasına gerek yok diye düşünmeyi de akıllarından geçirmezler.” Mısır ekip dikme işinin başlamasıyla lama ve gine domuzlarından daha fazlası tanrılara bahşedilmeye, kurban edilmeye başlanır. Tarlanın orta yerinde rahibeler chicha isimli bir mısır birasını beyaz lamanın cüssesi boyunca toprağa dökmeye başlar. Yapılan tüm bu şeyler tarlaları ayazdan, sert rüzgârdan ve kuraklıktan korumaya yöneliktir.

      İnkalar için tarım ile savaş durumu birbiriyle yakından ilişkilidir: Toprak, aynı bir savaşta olduğu gibi, saban ile mağlup edilmiştir. Bu yüzden hasat zamanındaki törenler genç soylularca düzenlenir, çünkü savaşçılar olarak bunun onlar için özel bir anlamı vardır. Toprağa karşı kazandıkları zaferi kutlamak için mısır hasadını kaldırırken haylli denilen marşlarını söylerler. Bir sonraki büyüme mevsiminin başlangıcında hem toprağı mağlup etmede hem de zirai döngünün sürekliliğini garanti altına almak için toprağın üretken gücünü ele geçirmede, sadece kralın hükmü geçer. İşte bu yüzden toprağı ilk süren kral olur. Tabii diğer taraftan bu ritüel, kralın kendi halkı üzerindeki gücünü pekiştirmesine de olanak sağlar. Bir bakıma bu, kral olmadan halk açlıktan kırılır demektir. Toprağın sembolik olarak mağlup edilmesi, aynı zamanda, İnkaların ilk mısır ekimi öncesinde yenilgiye uğrattıkları Cuzco’nun yerli halkı Hualla ile ilk İnkaların arasındaki muharebenin yeni baştan sahnelenmesi anlamına gelir. İnkalar burada iki türde zafer kazanmışlardır: Hem yerel vahşileri mağlup etmiş, hem de tarımı uygulamaya başlamışlardır. Yönetici seçkin olan kral, bu ilk muharebenin galiplerinin soyundan geldiğini iddia etmektedir. Yapılan törenler de kralın bu soy bağını öne çıkarmaya hizmet eder. Böylece toplumun hiyerarşik bir şekilde yapılanması zihinlere aşılanırken, kralın kitleleri yönetme hakkını elinde bulundurması düşüncesi de doğallaştırılmaya çalışılır. Aslında verilmek istenen mesaj şudur: Kral ve onunla birlikte soylular devrilirlerse, geride ekinlerin büyümesini sağlayacak kimse kalmayacaktır.

      Besinle bağlantılı bu tarz törenler, ilk uygarlıklarda toplumun seçkinlerinin ayrıcalıklı konumlarını tanımlamak ve pekiştirmek için yaygın bir şekilde uygulanmaktaydı. Ayrıca, besin ya da besin üretimi kapasitesi vergi ödemede kullanılmaktaydı. Besin, askeri başarıların ardından haraç olarak alınıyordu. Evrenin istikrarının sağlanmasında ve zirai döngünün devamının güvence altına alınmasında ya besin bağışında bulunulur ya da besin adak edilirdi. Besinin erzak olarak ve ücret olarak şölenlerde ve festivallerde usule uygun bir şekilde dağıtımı, besinin ve dolayısıyla gücün nasıl dağıldığının da bir göstergesiydi. Modern dünyada, gücün nerede yattığını ortaya çıkarmak için parayı takip edersiniz. Ancak geçmişte, yani eski dünyada, gücün kimin elinde bulunduğu besin ile ortaya konabiliyordu. İlk uygarlıkların nasıl örgütlendiklerini aydınlığa kavuşturmak istiyorsanız besinin izini sürmelisiniz.

      Para Birimi Olarak Besin

      Besin, ilk uygarlıklar döneminde gerek takas işlemlerinde gerekse ücret ve vergi ödemelerinde para gibi kullanılmaktaydı. Besin, çiftçilerden yönetici seçkinlere

Скачать книгу


<p>4</p>

Yaratıcının çöldeki yolculukları sırasında İsraillilere bahşettiği besin maddesi. (e.n.)