Repressiya Dönemi Azerbaycan Dönemi Hüseyin Cavid. Jale Babaşova Kastrati

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Repressiya Dönemi Azerbaycan Dönemi Hüseyin Cavid - Jale Babaşova Kastrati страница 12

Жанр:
Серия:
Издательство:
Repressiya Dönemi Azerbaycan Dönemi Hüseyin Cavid - Jale Babaşova Kastrati

Скачать книгу

Ama bunun yanı sıra da ayaklanmış halklara sınırlı özgürlükler de getirmiştir. Bu dönemlerde Azerbaycan’da da okullar, matbaalar açılıyor, halkaydınlanmaya, millî şuur oluşmaya başlıyor. 1918’deki Bolşevik Devrimi sonrasında oluşan otorite boşluğunda, 28 Mayıs 1918 tarihinde Azerbaycan bağımsızlığını ilan etmiştir. Fakat kısa süre, yani 23 ay faaliyet gösteren Azerbaycan Cumhuriyeti, Sovyet Rusyası’nın Kızıl Ordu’su tarafından işgal edilmiş ve böylece Azerbaycan 1920 yılından 1991 yılına kadar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin idaresinde kalmıştır.

      Bütün bu olaylardan tabii ki, en çok kalem sahipleri, aydın kesim etkilenmiştir. Şöyle ki, Rusya yeni bir sistem kurduktan sonra ilk görünüşte adaletli bir şekilde azınlıklara sözde özgürlükler tanıyarak aydın kesimi kontrolü altında tutup, halkı zamanla kendi millî köklerinden koparma politikası uyguluyordu. Yeni komünist rejimi yazarlardan onların istediği konularda eser yazmalarını istiyordu. Yazılacak konular işçileri anlatacak, yeni yapıyı anlatıp övecek, özetle yeni sistemle ilgili olmalıydı. Devlet politikasının temelinde olan halkların dil ve din birliğini öldürmekti. Bu dönemde camiler yasaklandı.Hüseyin Cavid, “Peygamber” piyesini bu dönemde yazdı ve yönetim tarafından mercek altına alındı. Ama mercek altına alınma sebeplerinden biri ve en önemlisi Türkiye geçmişinin olmasıydı. Dil birliğine gelince iseHüseyin Cavid, çevresindeki kalem arkadaşlarından farklı olarak hep ortak edebî Türkçeyle eserlerini yazdı. İlk dönem yazdığı şiirler sayılmazsa bu şiirleri Farsça yazmıştır.Geri kalan edebîmirası hep ortak Türkçeyle ve daha çok Türkiye Türkçesine yakın bir dille yazılmıştır. Bütün bu sebepler göz önünde bulundurulursa yazar hep takip ve baskı altında tutuluyordu. Bu dönemde haksız baskılara ve eleştirilere maruz kalan yazar, bununla ilgili 3 Ekim 1936 tarihinde o dönemin Merkez Komünist Müdürü olan Mir Cafer Bağırov’a mektup yazıyor. “Muhterem Mir Cafer Bağırov yoldaş60! Son zamanlarda bana ve yazılarıma karşı ister manevî ister maddî açıdan kaba ve soğuk geçimsizlik var. Bu da yalnız tek tek şahısların kaprisinden ileri gelmektedir.Tarafımdan cesaret olsa da fikrinizi bu noktaya celb etmekle, 30 yıldan fazla emek sarf eden hasta ve yorgun bir yazarın halini düşünmenizi rica ediyorum.” 61

      Yazarın yaşadığı dönemde, idarecilerin istediği türde eserler vermemesi, eserlerini Türkiye Türkçesiyle yazmasından dolayı ona karşı duyulan tepkilerin artmasına sebep olmuştur.

      Yazarın bu dönemde beraber yazdığı kalem arkadaşları işledikleri konuları;millî konuları doğrudan değil dolaylı yoldan anlatarakkendilerini koruma altına alabildiler. Fakat,Hüseyin Cavid kendini koruyamadı. 1937-1941yıllarında Sovyet Dönemi’nde Stalin ile başlayan aydınlara baskı ve temizleme politikasında Hüseyin Cavid de Türkçü, Turancı, vatan haini, ajan gibi suçlamalarla tutuklanıp sürgüne gönderildi. Hiçbir siyasî partiye üye olmayan yazar sadece düşünceleri ve prensipleri yüzünden siyasî hüküm giymiş ve haklarından mahrum bırakılmıştır.

      1.8. HÜSEYİN CAVİD’İN HASTALIĞI VE ÖLÜMÜ

      Daha önceki bölümlerde de anlatıldığı gibi, Cavid bütün ömrü boyu gözlerinden tedavi olmuş ve zaman zaman tedavisi için Sovyet Rusyası’nın dışına da çıkmıştır. Gözlerindeki uzağı görme rahatsızlığının dışında,ayrıca 1926 yılında göz tedavisi için gittiği Almanya’da kalbini de doktorlara muayene ettirmiştir. Böyle bir kanaate; ağabeyi Şeyh Muhammed’in oğlu Tahir Rasizade’nin babasına, amcasının Almanya seferiyle ilgili yazdığı mektuptaki cümlelerden varıyoruz:

      “Emim62 ve aileler eyidirler (iyidirler). Bugünler emimin gözü bir kadar (biraz) ağrıyor. Emim bu mayısta Berlin’e gidecek. Zaruren bir takım hastalıklarının tedavisi için. Emimin (amcamın) söylediğine göre bu aralar kalbi de rahatsızlık veriyor. Özü Almanya’da iken meni (beni) ailesiyle beraber yazlığa gönderecek.”63

      Hüseyin Cavid’in ölüm sebebi tam olarak belli değil, çünkü sürgündeyken, sürgün hayatının zor şartlarında öldüğünden yazarın ölüm sebebi kesin olarak bilinmiyor. Genellikle Hüseyin Cavid’in hayatını araştırırken meçhuller içinde bir arama yapmak zorunda kalıyorsun. Çünkü yazarın 1973 yılına kadar ne kendisi ne de aile bireylerinin bir resmi yoktur. Kızı Turan Cavid şöyle açıklıyor bu durumu:– “Ya resim çekilmemiştir bu dönemde ya da Hüseyin Cavid hapsedildiği gece evden müsadire edilen evraklar, el yazıları, kitapları içinde resimleri de alınmıştır.” İkinci iddia daha mantıklı ve dönemin gerçeklerine yakındır. Günümüzde, elimizde bulunan bilgilere arkadaşlarının hatıralarından, ailesine, yakınlarına yazdığı mektuplardan, eserlerinden ve çok az sayıda kalan fotoğraflardan yola çıkarak ulaşmaktayız.

      Hüseyin Cavid’in hapsolduğu günle ilgili bilgilere, eşinin hatıralarından yola çıkarak ulaşmaktayız. Müşkinaz Hanım, o geceyi “Uğursuz Gece” diye hatırlıyor. 1937 yılı Haziran’I nüçüncü gününüdördüncü gününe bağlayan gecede Hüseyin Cavid’in evine, Azerbaycan Gizli Servisi’nin üç elemanı gece saat birde evi aramaya gelmişler. Hüseyin Cavid’in evinde arama yapan Gizli Servis elemanlarından biri Ermeni Sarkisyan, ikisi de Rus Pavlov ve Federeuko’ydu. Evinden müsadere edilen eşyaların listesi şöyleydi:– 1 çuval Türk, Fars ve Arap dillerinde 115 nüsha kitap, 23 adet foto resim, 549349 NO’lu pasaport, notları, el yazıları olan 5 not defteri vb.64

      Evde aramalarını bitirdikten sonra yazara yanına eşyaların almasını söylediler ve 4 Haziran 1937 tarihinde gece evinden NKVD elemanları tarafından alındı. O gece evinden alınan yalnız Hüseyin Cavid değildi, birkaç aydın ve yazarımız daha aile ocağından alındı. Soruşturma 2 yıl sürdü. 2 Temmuz 1939 tarihinde ailesiyle son kez görüşmüştür. 8 Temmuz’da Hüseyin Cavid sürgüne gönderilmeden önce son kez bütün aile bireyleri ile görüşür. Son sözlerini eşi Müşkinaz Hanım’ın hatıralarından okuyoruz. Hüseyin Cavid’in eşine olan son sözleri şöyledir:

      –“Kederli kalbimin sönmez yıldızı olan halkımın yenilmesidir. Ağır kederim65 yenilmezhalkımın yenilmesidir. Ellerde kalkan olarak kullanılmasıdır. Neler oluyor neler yaşanıyor? Her şey olduğu gibi şu zavallı insanlara anlatılacak mı? Ne kadar rezil insanlar varmış. Mert ölmek namertçe (korkak) yaşamaktan üstündür. Zaman gelecek yazılmamış eserlerime, karanlık zindanıma halkım da ağlayacak. Azerbaycan’a vurulan yara çok derindir. Namert ellerle mert âlim, aydın oğullar yaratılıyor. Bu yaralar asırlar boyu sızlayacak.”66

      Hüseyin Cavid’in ailesine mektup yazma hakkı vardı. Bundan sonraki senelerde ailesiyle haberleşme şekli hep mektuplarla olmuştur.

      Hüseyin Cavid’in soruşturması iki yıl bir ay sürmüş. 9 Haziran 1939 tarihinde ellerinde hiçbir kanıt olmaksızın anti-Sovyet teşkilatlara çalışmakla, Pantürkizm ve Türkiye casusluğu yapmakla suçlandı. Cavid, İran, Dağıstan, Ermenistan ve Gürcistan arazilerindeki Azerbaycan topraklarını birleştirip, bağımsız burjuva eğilimli Azerbaycan Devleti yaratmak için faaliyet gösteren teşkilatın üyesi olmakla da suçlanıyordu. Bu suçlamalarla sekiz yıl hüküm giyen yazar 4 Temmuz 1939 tarihinde Valadivastok’a sürgün edilir. Bakü’den Valdivastok’a kadar kapalı sürgün treninde 1 ay 18 gün yol gider. Valadivastok’un Magadan eyaletinde sürgün kampına yerleştirilir.Sürgün

Скачать книгу


<p>60</p>

Arkadaş.

<p>61</p>

A. Turan, a. g.e., s. 82.

<p>62</p>

Amcam.

<p>63</p>

A. Turan. a. g. e., s. 77.

<p>64</p>

AR. SPIHMAD, Azerbaycan Cumhuriyeti <Siyasal Partiler ve Sosyal Olaylar Merkez Devlet Arşivi. (Resmî Yayınlanmış Belgeler).

<p>65</p>

Keder, hüzün.

<p>66</p>

M. Cavid, Hüseyin Cavid’i Hatirlarken, Bakü, 1982, s. 243.