Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı. M. Turhan Tan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı - M. Turhan Tan страница 18

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı - M. Turhan Tan

Скачать книгу

vazgeçiyorum. Artık yoldaşız, bile gezeceğiz. Şu voyvoda işi biter bitmez seni çoluğuna, çocuğuna kavuştururum, yolum düşünce evine konuk gelirim. Şimdi şurada otur. Ben hünkârı göreyim.”

      İşte her tarih kitabında yazılı olan “Voyvoda Baskını” hadisesini Türk ordusu vukusundan önce bu suretle haber almış oldu. Türk’ün adından bile ürken ve bütün ümidini Macar ellerinden gelecek yardıma bağlayan Vlad, nasıl olur da böyle bir baskını düşünebilirdi? Bunun sırrı gene Demitriyos Yaksiç’in içindedir ve onun öz benliğini anlatmak sırası da gelmiştir:

      Küçük Mustafa’nın Fatih’le ilk görüştüğü gün kısaca söylediği, hünkârın da daha önce sezinsediği üzere Demitriyos Yaksiç yaman roller oynuyordu. Dört yüz hemşehrisinin ateşe atıldığı gün bir zekâ hamlesiyle kendini kurtaran Yaksiç, Voyvoda Vlad’dan öç almaktan başka bir şey düşünmüyordu. Bu uğurda namusunu da feda etmişti, Vlad’ın odalığı olmaktan çekinmemişti. Fakat ülküsünden bir an vazgeçemiyordu. Onun çizdiği plan çok genişti. Bir taraftan voyvodayı sık sık cinayet işlemeye sürüklüyordu, hemen her gün beş on adam öldürttürüyordu. Bundan maksadı, Ulahlar arasında nefret, kin uyandırmaktı. Sonra onu Macar kralıyla dost yapmaya çalışır görünerek boyuna Budapeşte’ye mektuplar, adamlar yolluyordu. Bunun sebebi de voyvodayı Türklere karşı kışkırtırken elde bir tutamak bulundurmaktı. Çünkü Vlad, tek başına Türklerle savaş yapamazdı. Macarların yardımı ona yürek pekliği verebilirdi.

      Yaksiç, Macar kralına yazdığı gizli mektuplarda ise bambaşka bir dil kullanıyordu, Vlad’ın Türkler tarafından ezilmesine göz yumulmasını telkin ediyordu. Onun Matyas Korven’e gösterdiği kazanç şuydu: Vlad’ın ezilmesi bir iştir, bu iş başarılıncaya kadar yıllar geçecektir. Macaristan bu arada kendine çekidüzen verebilir, müttefikler ve yardımcılar bulur, Türklerin Belgrad yoluyla yapacakları ileri hareketini karşılamak imkânını elde eder, aynı zamanda Vlad’ın yıkılmasıyla Eflak’ta başlayacak yeni bir anarşi o ülkenin de Macarlar tarafından alınmasını kolaylaştırır. Ulahlar da voyvoda adı taşıyan şerirlerin şirretiyle Türklerin onları gidermeyi bahane tutarak yaptıkları saldırışlardan bıkıp usandıkları için Macarlara kucak açmaktan çekinmeyeceklerdir.

      İşte Yaksiç, Eflak voyvodasını Türklere karşı amansız bir düşman gibi davranmaya zorlarken ve onu Macaristan’dan yardım geleceğine inandırırken Matyas Korven’e de böyle bir yol gösteriyordu. Sözün kısası bu delikanlı, bir yandan Vlad’ı Türklere ezdirerek kendinin ve ateşe atılan hemşehrilerinin öcünü almak, bir yandan da Macaristan’a kazanç temin etmek istiyordu.

      Vlad’ı bir baskın yapmaya zorlayan da yine oydu. Macar ordusu gelmeden önce bir zafer ve bir şeref kazanmaya çalışmasını ileri sürerek voyvodayı kandırmıştı. Böyle bir davranışın tatsız bir son vermesi hâlinde gerilere çekilmek, Macar sınırına yakın bir yerde Matyas Korven ordusuyla birleşmek öğüdünü vererek de Vlad cenaplarını her türlü tereddütten uzaklaştırmaya muvaffak olmuştu. Yaksiç, şu baskın işinde Vlad’ı ya Türklere yakalatmayı yahut Macarlara teslim etmeyi amaç edinmişti. Onun bir düşüncesi daha vardı: Fatih’in gözüne girmek ve Çakırcı Paşa işindeki rollerini unutturmak. Çünkü Balkanlar’ın, Macaristan’ın, Lehistan’ın, Eflak’la Boğdan’ın siyasi durumunu çok karışık buluyordu ve Osmanlı hükümdarının gözüne girerek bu karışık durumdan kendine büyük kazançlar çıkarmak kuruntusunu güdüyordu. Yalnız bir şeyi unutuyordu: Küçük Mustafa’nın hıncı!.. Eğer bu genç Türk’ün kendini ele geçirmeye ant içtiğini bilse ve daha doğrusu onun yaşayan bir tehlike olduğunu sezse belki planlarında hayli değişiklik yapardı. Bunu sezmediği için Fatih’le uyuşmayı kâfi buluyordu, ara sıra jurnaller gönderiyordu.

      Yaksiç’in içini dışını aydınlattık. Şimdi baskına geçelim:

      Mihal’in dediği gibi, Tuna kıyılarında ileriye doğru yürüyüşe girişildikten üç gün sonra başlayan gece, bütün Türk ordusu çadırlarına çekilmişti. Yalnız akıncılar, kendi kanunlarına göre davranarak atlarının yanı başlarında uzanmışlardı, açıkta uyuyorlardı. Fakat ordunun mola tertibi o gece için değiştirilmişe benziyordu. Ağırlıkların gerilerde bulundurulması âdetken bu gece onlar öne geçirilmişti. Develer, öküzler, mandalar da ağırlıklarla beraberdi, ordudan hayli ileride bulunuyorlardı.

      Fatih’in, gün battıktan sonra verdiği bir emir üzerine bütün ateşler söndürülmüştü. Çadırlarda ne mum ne çıra yanıyordu. Mehtap da olmadığı için o büyük ordu, ovanın üstünde hemen hemen belirsizleşmişti. Uzaktan bakılınca toprağın yer yer kabarmış, düzlüğünü kaybetmiş olduğuna inanılırdı. Bu engin kabarıklıktan, karmakarışık girintiler, çıkıntılardan başka göze bir şey çarpmıyordu.

      Vlad, işte bu derin sessizlik içinde hırsızlama bir şeref elde etmek, uykuda yakalayacağı Türk ordusunun dalgınlığından istifade ederek bir zafer çalmak istiyordu. Fatih’in askerlerini konaklattığı yerden iki saat kadar uzakta ve balta değmemiş bir orman içinde pusu kurmuştu, bekliyordu. Baskın için seçtiği gecenin başlamasıyla beraber o da subaylarını, boyarlarını topladı. Vidin valisini ne kadar kolaylıkla ele geçirdiğini anlatarak Osmanlı sultanının da o biçimde avlanacağını söyledi, bu zaferden Hristiyanlık âleminin nasıl kıvanç duyacağını uzun uzun hikâye etti ve gece yarısından iki saat önce yürüyüş emrini verdi.

      Arkada, gene orman önünde bir alay asker bırakmıştı ve bunlar, baskına girmekten kaçınarak geriye dönecekleri yakalayıp kazıklamaya memur edilmişlerdi.

      Yaksiç, Vlad’ın yanındaydı, en önde ve atbaşı beraber yürüyorlardı. İkisi de neşeli görünüyorlardı, yakalanacak Türklerin, hele Fatih’in ne biçim öldürülmesi kendi şereflerine uygun düşebileceği hakkında münakaşalar yapıyorlardı.

      Fakat orman uzaklaşıp Türk karargâhı yakınlaştıkça onların ve hele Vlad’ın neşesi azalmaya yüz tuttu, yüzü ekşidi, ağzı kapandı. İlk safta saldıracak süvarilerin, önceden kararlaştığı üzere, Türklerin sezilmeye başladığı bir yerde durarak atlarının ayaklarına -ses çıkarmasın diye- keçe sarmalarından ve saldırışa hazırlanmalarından sonra ise voyvodada yaman bir telaş yüz gösterdi, atını yürütmez bir hâle geldi. Yaksiç, tehlike yaklaştıkça sıfırı tüketmek alametleri gösteren voyvoda ile için için eğleniyordu. Artık planının en nazik safhası başlıyordu ve ateşte yakılan dört yüz Macar delikanlısının öcü alınmak üzere bulunuyordu. O ümitle derin bir heyecana kapılan Yaksiç, felakete mahkûm ettiği adamı, şu son demde elden kaçırmamak kaygısıyla da kıvranıyordu. Onun telaşını görünce ileriye gitmekten vazgeçmesinden korktu, böyle bir ihtimalin önünü almak için ortaya bir fikir attı:

      “Bakın…” dedi. “Başlamak üzere asaletmeap. İsterseniz siz burada durun, askerinizi ileri saldırın!”

      Türklerden oldukça uzakta kalmayı hatırlatan bu sözün tadı, Vlad’ın kulağına değil, ruhuna yayıldı. “Çok doğru söyledin yavrum.” diyerek hemen atın başını çekti, kendi özel bölüğünden başka bütün askerlerini ileri geçirdi, “hücum” emrini verdi. O ve Yaksiç, bulundukları yerde “zafer” müjdesini bekleyecekler ve bu gecikirse geriye atılacaklardı.

      Genç Macar, yapılan baskının Eflaklılar için ölüm olacağını kestiriyordu ve bozgun başlayıp da kendileri de kaçmaya yüz tutunca -bir sıra düşürerek- voyvodanın atını, söz gelimi bir kılıç darbesiyle

Скачать книгу