CELIL OKER-ÖZEL BASKI-YENIK VE YALNIZ. Celil Oker

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-YENIK VE YALNIZ - Celil Oker страница 13

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
CELIL OKER-ÖZEL BASKI-YENIK VE YALNIZ - Celil Oker

Скачать книгу

görsem, “Başınız sağ olsun Hülya Hanım,” diyeceğim kadar benzemiyordu Hülya Çakır’a ama andırıyordu onu. Aynı kuaföre yan yana oturmuşlar da aynı dergi fotoğrafına işaret etmişler gibi saçında iki tutam sarı vardı bu kadının da. Benzerlik orada bitiyordu ama. Buruna dokunulmuştu belki. Kemeri yok olmuş, ucu biraz daha yukarı kalkmıştı. Küçük gözlere kim müdahale edebilirdi ama yıllar sanki biraz korku, biraz güvensizlik, biraz tedbir getirmişti. Kaşlar inceltilmişti.

      Benzerlik kıyafette tümüyle ortadan kalkıyordu. Reklamcı arkadaşımın müşteri temsilcisi kızlarda gördüğüm beyaz, minik işlemeli bluz, dar, lacivert bir eteğin altındaki siyah çoraplarla tamamlanmıştı. Eteğin boyu reklamcı kızlarla yarışacak kadar kısaydı. Ayağında kıyafetine uymayan tüylü ev terlikleri vardı.

      Ben bakınca, Hülya Çakır’a benzeyen kadın da bana baktı.

      Bir şey söylemedi ama. Durumu derinden kavramaya çalışıyor gibi biraz daha kıstı gözlerini.

      Hülya Çakır bir kez daha inledi.

      “Yardım edin,” dedim kadına, Hülya Çakır’ı koltuklarından tutup oturur duruma getirmeye çalışarak.

      Otorite numarası da çalıştı. Mini eteğinin izin verdiğince eğildi kadın. Sonra dizlerinin üzerine çöktü. Hülya Çakır’ı hafifçe çekerek oturttuk. Sırtını kapının yanındaki duvara yasladım. Başının altına koyduğum anorağı kenara çektim.

      Atkuyruklu kız elinde kocaman bir su bardağıyla yanımıza eğildi.

      Bir elimle başının arkasını tutarak bardağı ağzına götürdüm Hülya Çakır’ın. Kadının dudaklarının arasından çok az bir miktar su geçti boğazına. Birazı kenardan aşağı kaydı. Burnu muamele görmüş kadın duvardan destek alarak ayağa kalktı. Eteğini çekiştirdi.

      “Ne oldu?” dedi atkuyruklu kıza. “Ne oldu da bayıldı annen?”

      Dikkatim Hülya Çakır’da olduğu için kızın cevap yerine ne işaret ettiğini görmedim.

      Hülya Çakır gözlerini açtı. Eliyle yanağını sildi.

      “Nazan…” dedi. “Nazan…”

      “Buradayım anne,” dedi kız. “Buradayım. Ne oldu sana?”

      “İyiyim,” dedi Hülya Çakır. “İyiyim kızım.”

      Sonra beni algıladı. Gözlerinin içinden yarı şeffaf bir bulut geçti sanki. Yine de bir şey söylemeden önce, tepemizden bakan kadına çevirdi gözlerini. Duvara doğru daha iyi yaslanmak için kalçasını hareket ettirdi yerde.

      “İçeri gidebilirsin artık bence,” dedi öteki kadın. “Oturma burada.”

      Atkuyruklu kız bu öneriye benim ne diyeceğimi merak eder gibi yüzüme baktı. Ben Hülya Çakır’a.

      “İyi misiniz?” dedim. “Bir yudum daha su?”

      Başıyla önerimi reddetti. Sonra kafasını kaldırıp ayaktaki kadına doğru konuştu.

      “Bir sigara getir bana,” dedi. “Bir-iki nefes çekeyim, kendime gelirim.”

      Nedense cebimdeki paketi çıkarmamam gerektiğini hissettim. Öteki kadın ne anlama geldiğini anlayamadığım bir hıhlamayla geri döndü. Koridordan içeriye doğru yürüdü. Hülya Çakır kızına döndü bu sefer.

      “Bir kül tablası getir Nazan,” dedi. “Bu akıl edemez şimdi. Bir de içerden başörtümü.”

      Nazan Çakır da kadını izledi. Ağzından hıhlama çıkmadı ama onun.

      Hülya Çakır bana baktı. Gözleri hiç de biraz önce bayılmış birinin gözleri gibi değildi.

      “Baktınız mı gerçekten?” dedi.

      Gözlerinde bakmamış olmamı çok dileyen bir şey vardı. Doğruyu söyledim.

      “Hayır,” dedim “Beni içeri almanıza yarar diye öyle söylemiştim.”

      “Allah’a şükür,” dedi Hülya Çakır oturduğu yerden antrenin tavanından sarkan püsküllü abajura bakarak. “İnsan içine çıkamazdım bir daha, gerçekten içine baksaydınız,” dedi. “Ölürdüm.”

      Bir başka ölümü hatırlamış gibi yeniden sislendi gözleri.

      Bunu söylemek için çok tuhaf bir durumdaydık ama mecbur hissettim kendimi.

      “Başınız sağ olsun,” dedim. Arkasından ne diyeceğimi bilimedim.

      “Sağ olun,” dedi Hülya Çakır. Puslu gözlerinin daha da puslanmasını engellemek istercesine elinin tersini gözlerinin üstünden geçirdi. Sonra biraz daha toparlanmış gibi doğrudan gözlerimin içine baktı.

      “Gerçekten…” dedi. Cümlenin gerisini havada bıraktı.

      “Gerçekten,” dedim. “Özür dilerim. Böyle olacağını bilemedim.”

      “Önemli değil,” dedi. Başka bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açtı. Koridordaki hareketlenmeyi hissedince sustu ve o tarafa doğru baktı. Henüz tanışamadığım kadın bir elinde uzun Marlboro paketi, öteki elinde peri bacası şekli verilmiş bir merminin içine oturtulmuş masa üstü çakmağı ve kesme cam kül tablasıyla bize doğru geliyordu. Atkuyruklu kız arkasıydaydı. Elinde koyu renkli bir örtü vardı. Desenlerini çıkaramadım.

      Mini etekli kadın sesini çıkarmadan bana doğru uzattı elindekilerini. Başımı hafifçe sallayarak teşekkür ettim alırken. Geriye çekildi. Kül tablasını yere bıraktım. Paketten bir sigara alıp Hülya Çakır’ın dudağına yerleştirdim. Çakmak ancak ikinci seferde yandı cılız bir alevle. Sigarasını yaktım kadının.

      Biraz geriye çekilip ilk nefesinin keyfini çıkarmasına izin verdim. Hülya Çakır fırsatı kızının elinden aldığı örtüyü başına dolamakla değerlendirdi. Alelacele, köylü kadınlar gibi bağlamıştı.

      Mini etekli kadın konuşma fırsatını kaçırmadı.

      “Ne oldu Hülya?” dedi. “Tansiyonun mu düştü? Yoksa…”

      “Yok yok, iyiyim,” dedi Hülya Çakır, sigarasının dumanını kesik kesik savurarak. “Ne olduysa, bir anda…”

      Yerimden doğruldum. Sol ayağım biraz uyuştuğu için zor oldu ama başardım. İki ayağım üzerinde dengelendim sonra.

      “Biraz daha iyiyseniz, içeri geçsek de konuşsak,” dedim. Hülya Çakır’a elimi uzattım kalkmasına yardım için.

      Hülya Çakır sigarasını yere bıraktığım kül tablasında söndürdü. Elime uzandı sonra. Avucunun soğuk olduğunu algıladım. Demek el sıkmayan cinsinden değildi. Önce başının dönüp dönmeyeceğini test eder gibi yarım bir kalkış hareketi yaptı, sonra güvenle kalktı ayağa. Elini hemen çekti elimden. Başörtüsünün

Скачать книгу