CELIL OKER-ÖZEL BASKI-YENIK VE YALNIZ. Celil Oker

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-YENIK VE YALNIZ - Celil Oker страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
CELIL OKER-ÖZEL BASKI-YENIK VE YALNIZ - Celil Oker

Скачать книгу

yapamayacaksın?” dedim.

      “Bizi,” dedi.

      Tek kelime.

      İşi komikliğe vurup bir kez deneyeyim dedim, kendi kendime.

      “Kadın bana göre değildi,” dedim. “Gördün türbanını…”

      “Derdimin o olmadığını biliyorsun Remzi Ünal,” dedi. “İşi zorlaştırma.”

      “Anladım,” dedim.

      Tek kelime.

      “Bak Remzi Ünal…” diye başladı. “Duyduklarımı çok iyi anlatamadığımı biliyorum ama…”

      İzin vermedim devam etmesine.

      “Biliyorum,” dedim. “Biliyorum. Dert etme. Açıklamaya da çalışma.”

      “Çok üzgünüm,” dedi.

      “Biliyorum,” dedim.

      Bir sessizlik daha oldu. Telefonun ahizesi kulağımda, denize baktım. Hafif çalkalanıyordu. Üstündeki küçük bir sandalın içinde olmak istemezdim.

      “Kadının işi kolay mıydı, dediğin gibi?” dediğini duydum Yıldız Turanlı’nın sonra.

      Kıza yardım edeyim biraz, dedim içimden.

      “Bilmem,” dedim. “Biraz karışık. Bakalım ne çıkacak altından. Haklıydın bu kez de.”

      “Kolay gelsin,” dedi. “Kendine dikkat et.”

      “Ederim,” dedim.

      “Adamlar öylesine yığdılar eşyaları,” dedi. “Anahtarı kapıcıya bıraktım. İstersen yarın gelir toparlamana yardım ederim.”

      “Sen keyfine bak,” dedim. “Bir şekilde hallederim.”

      “Tamam o zaman,” dedi. “Haberleşiriz.”

      “Haberleşiriz,” dedim.

      “Özür dilerim Remzi Ünal,” dedi Yıldız Turanlı.

      Cevap vermedim. Belki de aynı anda kapadık telefonları.

      Telefonun ahizesini yerine koyup geriye doğru yaslandım. Pencereden dışarı baktım.

      Çok sonra ve kaç sigara içimi bilmiyorum, otomobilimi çalıştırdım. Geri dönüş yoluna vurdum. Otomobilim sanki kendi kendine gidiyordu. Sarıyer’de Hacıosman Bayırı’na sapmasına izin verdim. Bilmem kaçıncı defa çalındığı için yenisini almadığım radyo/teybin yerine eskilerden kulağımda kalmış bir şarkıyı söyledim kendi kendime. İçimden ama: Take it easy baby… Take it as it comes

      Oto sanayinin yanından geçerken aklımdan tek tek sıraladım otomobilimin bakılabilecek eksiklerini, sonra vazgeçtim içeri girmekten. Yürüyordu işte. Beni İstanbul’un bir ucundan öteki ucuna götürüyordu. Yolda, tamam biraz öksürüp tıksırıyordu ama götürüyordu işte.

      Maslak’taki kocaman otelin yanından geçerken bir şeyler hatırladım.

      Ayazağa’ya sapan yolun yanından geçerken de başka bir şeyler.

      Dosdoğru ilerledim.

      Hepsini unutmaya çalıştım. Bir sürü şeyi unutmaya çalıştım.

      Time to live, time to lie,

      Time to laugh, time to die.

      Take it easy baby. Take it as it comes…

      Take it easy baby. Take it as it comes…

      Sağa sola sapmadan ilerledim. Trafik sıkıştığında küfrettim, açıldığında yine küfrettim. Küfrede küfrede ilerledim.

      Tam Kanyon Alışveriş Merkezi’nin önünde araç telefonum çaldı.

      Araç telefonumun numarasını bilenler azdır. Ev telefonumun numarasını bilenlerden daha azdır. Yıldız Turanlı’yla konuşmuştum. Hülya Çakır bu telefonu bilmiyordu.

      Bir kez daha çaldı. Ayağımı gazdan çekip kaldırdım ahizeyi. İlerlemeye devam ettim ama.

      Reklamcı arkadaşımın sekreterinin artık tanıdığım sesini duydum.

      “Remzi Bey?”

      Çok sevinmiş gibiydi telefonu açtığıma.

      “Buyurun,” dedim.

      “Remzi Bey iyi ki buldum sizi,” dedi telaşlı bir sesle. “Götürdüler…”

      Kimi götürdüler, diye sormadım.

      “Kim götürdü?” dedim.

      “Polisler,” dedi meselenin özünü bir çırpıda söylemiş olmanın verdiği sahte bir rahatlıkla.

      “Ne?” dedim otomobilimi MetroCity’nin otoparkından çıkanlara yol vermek için iyice yavaşlatarak. “Ne zaman?”

      “Yarım saat kadar önce. Bir konuda bilgisine başvurmak istiyorlarmış. Önce avukatını bulmaya çalıştım, talimatı uyarınca. Sonra…”

      İkinci sırada aranmanın beni üzmediğini belli etmeye çalıştım sesimle. Yeşille birlikte hareketlendim. Buna rağmen bir ‘acele et’ kornası aldım arkadan.

      “Hangi konuda olduğunu biliyor musunuz?”

      “Hayır,” dedi kız. “Çok hızlı gelişti olay. Kapıdan çıkarken bu kadarını söyleyebildi bana…”

      “Avukat ne dedi?” dedim hafifçe otomobilimi sağa doğru çekerek.

      “Bulamadım ki,” dedi kız. “Şehir dışındaymış. Telefonu da kapalı.”

      “Hay Allah!” dedim. “Tamam, siz telaşlanmayın. Ne yapabileceğime bir bakayım.”

      “Anlaşıldı Remzi Bey,” dedi reklamcı arkadaşımın sekreteri. “Bir gelişme olursa haber verirsiniz değil mi? Bayağı endişelendim yani.”

      “Veririm,” dedim kapamadan önce.

      Aklıma yapacak başka bir şey gelmediği için yavaşladım. Arkadan bir minibüs fırlamasın diye baktım. Sağa sinyal vererek otobüs durağından hemen sonra kaldırıma yanaşıp durdum. Dörtlü flaşörleri yaktım. Motoru susturdum.

      Levent Çarşı’nın tam karşısındaki otobüs durağının biraz ilerisinde, gelene gidene küçük bir problemim olduğunu belli eden dörtlü flaşörlerimle kalakaldım. Yolun karşısına baktım hafif

Скачать книгу