CELIL OKER-ÖZEL BASKI-YENIK VE YALNIZ. Celil Oker
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-YENIK VE YALNIZ - Celil Oker страница 6
Sonra kıza baktım. Hâlâ konuşuyordu telefonda. Alçak sesle ama. Gözleri hemen tepemden geçip sağ tarafımda yükselen bitkinin en üst dallarında bir noktaya kilitliydi.
Neredeyse lacivert denecek kadar koyu saçları omuzlarına kadar iniyordu. Uçları dikti saçlarının. Kaşlarını örten bir kâkülü vardı, daha kısa ama aynı diklikte. İki kulağından sarkan metal zinciri tartsanız iki yüz elli gram gelirdi herhalde. Aynı metalden küçücük bir parça da sağ kaşının üstüne iliştirilmişti. Dudakları mordu. Gözlerinin altı da. İncecik askılı bluzunun sergilediği omuzları her hafta sonu ya havuzda ya da solaryum makinesinin altında epey zaman geçirdiğini bağırıyordu.
Çantanın fermuarını abartılı bir hızla açtım. Bilgisayarı çıkardım. Hayli gösterişli bir telefon ve deri bir sumen dışında boş olan masanın üzerine yerleştirdim. Çantayı sol tarafımda yere bırakırken, masanın o tarafındaki çekmeceleri gözden geçirdim. Üç çekmece alt alta sıralanmıştı masanın o yanında. En üsttekinde bir anahtar sallanıyordu. Bilgisayarın kapağını açtım.
Gösterişli telefona uzanıp altındaki hat kablosunu çıkardım. Bilgisayarın yanındaki girişe taktım. Sonra açmak için ekranın altındaki bir dizi düğmeden en büyüğüne dokundum.
Sol ayağımı hafifçe sola doğru ilerlettim gövdemin duruşunu değiştirmeden. Kız hâlâ telefonla konuşuyordu.
Windows XP açılmaya karar verdiğini ilan etti reklamcı arkadaşımın bilgisayarının hoparlöründen. Kız oralı bile olmadı.
Ayakkabımın burnunun ucuyla en alttaki çekmecenin tutamağına dokundum. Çıkıntısının altına yerleştirdim ayakkabımın ucunu sonra. Hafifçe çektim dışarı doğru. Çekmece belki bir buçuk santim kadar açıldı.
Tamam, dedim kendi kendime. Kilitli değil. Kilitli olsa ne yapacağımı bilmediğimi düşününce ürperdim hafifçe.
İki dirseğimi masaya dayayıp bilgisayarın kendisine gelmesini bekliyor gibi yaptım. Alt tarafta çalışıyordum oysa. Sol ayağımın ucunu çekmecenin artık ortaya çıkmış olan tabanına dayayıp kendime doğru çektim. Bu kez üç santim kadar açıldı dışarıya doğru çekmece. Ses falan çıkmamıştı, çıksa bile kızın duyma ihtimalinin sıfır olduğuna karar verdim. Bir kez daha hareketlendirdim sol ayağımın burnunu geriye doğru. Aralık biraz daha büyüdü.
Sol ayağımdaki kasılmanın geçmesi için biraz beklemeye karar verdim.
Sol elim kucağımda, sağ işaretparmağımla bilgisayarın imlecini gezdirdim ekranda. Bacağımı oynattım aşağı yukarı. Kasılmanın geçtiğine karar verince sol ayağımla çekmecenin aralığını biraz daha genişlettim. Bu aralık yeterliydi artık.
Gözlerim ekranda, imleci sağa sola gezdirdim. Sonra Spider Solitaire programını çalıştırdım. Gövdemi biraz ileri hareketlendirerek ekranda alt alta dizilen oyun kâğıtlarını inceledim.
Kıza baktım yeniden. Cep telefonunu kapatmıştı. Göz göze gelince gülümsedim. Oralı olmadı. Yerinden kalkıp kendi masasının arkasındaki dört katlı dosya dolabına gitti. En üstteki çekmeceyi açtı gürültüyle. İçine baktı.
Hafifçe geriye doğru kaykılıp sağ bacağımı sol dizimin üstüne yarım bağdaş kurar gibi attım. Sağ işaretparmağımı yeniden yerleştirdim imleci kontrol ettiğim yüzeyin üzerine. Sol elimi dizimin üstünde duran pantolon paçasından içeri kaydırdım hafifçe. Çorabımla ayağımın arasında dikine duran beyaz zarfa dokundum.
Kız dosya dolabını açtığı gürültüyle kapadı. İçinden bir şey almamıştı. Yine göz göze geldik. Beyaz askılı bluzunun altına daracık deri bir pantolon giymişti. Bu kez gülümsemedim. Masasına oturması bekledim. Oturdu. Broşür sandığım bir kâğıt tomarını masasının sol tarafından sağ tarafına aldı. Sonra yeniden eline aldı cep telefonunu. Kulağına götürmeden tuşlarına basmaya başladı.
Çorabımın içindeki zarfı sol elimle aldım. Kolumu dikine aşağı doğru uzattım. Küçük bir göz hareketiyle çekmecenin açıklığını ölçtüm. Yeterliydi. Sonra bir F-16’dan aşağıya bomba bırakır gibi saldım zarfı. Dikine aşağıya doğru gitti. Aralıktan girdi içeriye. Yalnızca hafif bir tık sesi geldi. Ucu kaydı içeriye doğru, geride kalan kısmı çekmeceye takıldı, verevine kaldı zarf. Hızla sol ayağımı hareketlendirdim. Çekmecenin dışından hafifçe vurdum. Zarf çekmecenin içine düştü.
Ses çıkarmadığıma emindim ama yine de kafamı çevirip kıza bakmaya korktum. Telefonun tuşlarına habire basıp duruyordu gözümün ucuyla gördüğüm kadarıyla. Oturduğum masayı toptan alıp götürsem fark etmeyecek gibiydi. Umarım.
Sağ bacağımı dizimin üstünden indirdim. Bilgisayarın ekranına bakmaya devam ederken sol ayağımla çekmeceyi bu kez dışarıdan itekledim. Yerine oturdu.
Outlook Express’i kapadım. Bilgisayara kapanma komutunu verdim sonra. Geriye doğru yaslandım bilgisayar dünyaya küsmeye niyetli olduğunu öndeki küçük hoparlörlerinden ilan ederken. Kız o bildik melodiyi duyunca bana doğru kafasını çevirdi. Bir kez daha gülümsedim. Donuk donuk baktı. Telefonunu masanın üzerine koydu.
Windows XP kapanınca bilgisayarın ekranını indirdim. Telefonun hattını çıkarıp yerine taktım. Yana doğru hafifçe eğilip sol elimle yerde yatan çantayı aldım. Bilgisayarı yerleştirip fermuarını çektim gürültüyle. Ayağa kalktım çantanın sapından tutarak.
Kirli sarı yolluğun üstünde kapıya doğru yürüdüm. Girerken fark ettiğim şeye bir daha baktım. Dışarı çıktığımda reklamcı arkadaşımla Kemal Çakır’ı göremedim. Freelander’ın camındaki pankartın arkasında gölgeler vardı. Araca doğru ilerledim. Kapısı açıldı 4x4’ün. Reklamcı arkadaşım yarı aralık kapıdan bana seslendi. Yüzünde pazarlık yolunda gitmemiş gibi bir ifade vardı.
“Gelmiş mi?”
Başımı olumlu anlamda salladım.
“İyi,” dedi. Sonra Freelander’dan indi. Kemal Çakır da öteki kapıdan. Reklamcı arkadaşım kapıyı itti. Kapı taze otomobillerin güven ve heyecan veren kapanma gürültüsüyle kapandı. Avucunun içiyle kapıya iki kere vurdu sanki, beni ikna etmek ister gibi.
“Hadi Kemalciğim,” dedi adama. “Görüşürüz. Dediğim gibi. Ben seni arayacağım.”
“Ben hep buradayım. Beklerim,” dedi Kemal Çakır. Bana hiç bakmıyordu.
Reklamcı arkadaşım geldiğimiz otomobile doğru yürümeye başladı. Ben de elimde laptop çantası, arkasından. Küçük bir bip sesinden sonra reklamcı arkadaşımın ajansının Japon 4x4’ünün flaşörleri yandı ve söndü. İki kapıdan aynı anda girdik araca.
“Gerçekten değmez onca parayı adamın avucuna saymaya,” dedi, çalıştırmaya koyulurken sanki kıskanmasın diye otomobiliyle