Sherlock Holmes'un Vaka Kitabı Bütün Maceraları 9. Артур Конан Дойл
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Sherlock Holmes'un Vaka Kitabı Bütün Maceraları 9 - Артур Конан Дойл страница 10
Kutuyu dikkatle açarak parçayı ona uzattım. Masasına oturdu, lambayı yanaştırdı -çünkü hava kararmak üzereydi- ve incelemeye başladı. Bunu yaparken sarı ışık yüzüne vuruyor ve onu incelememi kolaylaştırıyordu.
Gerçekten de olağanüstü derecede yakışıklı bir adamdı. Güzellik bakımından kazandığı ünü tamamıyla hak ediyordu. Orta boyluydu belki ama oldukça zarif hatlara sahipti. Neredeyse bir Doğulu kadar esmerdi ve kocaman, koyu renk gözleri vardı. Baygın bakışları kolaylıkla kadınların ilgisini çekebilecek nitelikteydi. Saçları ve bıyığı kuzguni siyah idi. Bıyığı kısa, sivriydi. Üstelik bal mumu ile şekillendirilmişti. Dümdüz, ince ağzı dışında, hatları genel olarak muntazam ve hoş görünüyordu. Eğer bir katilin ağzı nasıl olur diye sorsalar herhâlde onunkini tarif ederdim; yüzündeki bir bıçak yarası gibi zalim, sert, sımsıkı, merhametsiz ve korkunç duruyordu. Onu bıyığı ile gizlemeyerek hata ediyordu. Kurbanlarını ikaz etmek istercesine doğanın verdiği bir tehlike sinyali gibiydi âdeta. Ses tonu çok çekiciydi, tavırları ise mükemmel. Onun otuzlu yaşlarında olduğunu söyleyebilirdim ama daha sonra kırk iki yaşında olduğunu öğrendim.
“Çok iyi, gerçekten de eşsiz!” dedi en sonunda, “Bunların altı eşinin daha sizde olduğunu mu söylüyorsunuz? Bu kadar olağanüstü parçaların bulunduğunu bilmemem, beni hayrete düşürdü doğrusu. İngiltere’de bunlardan bir tane olduğunu biliyorum ama onun da piyasaya düşmesi mümkün değil. Bunu nasıl elde ettiğinizi sorarak patavatsızlık etmiş sayılır mıyım Dr. Hill Barton?”
“Gerçekten önemli mi?” diye sordum elimden geldiğince kayıtsız davranmaya çalışarak. “Parçanın gerçek olduğunu siz de biliyorsunuz ama değerine gelince; bir uzmandan yardım almakta fayda var.”
“Oldukça gizemli bir durum…” dedi sonra, koyu renk gözlerinde bir anlık şüpheyle, “Böyle değerli parçalar söz konusuyken insan doğal olarak her şeyi öğrenmek ister. Bunun gerçek olduğu kesin. Hiç şüphem yok ama her şeyi hesaba katarak konuşmak istiyorum; diyelim ki bunu satmaya hakkınızın olmadığı daha sonra ispatlandı…”
“Böyle bir şeyin olmayacağını her bakımdan garanti edebilirim.”
“Bu da ne tür bir garanti vereceğiniz sorusunu getiriyor akla.”
“Bankacılarım buna cevap verebilir.”
“Anlıyorum, ama yine de bu alışveriş bana biraz tuhaf geliyor.”
“Bu fırsatı ister değerlendirin ister değerlendirmeyin.” dedim renk vermeyerek, “İlk teklifimi size yaptım çünkü bir uzman olduğunuzu biliyorum. Diğer alıcılarla böyle bir sorun yaşamayacağımdan eminim.”
“Bir uzman olduğumu size kim söyledi?”
“Bu konu üzerine bir kitap yazdığınızı biliyorum.”
“Kitabımı okudunuz mu?”
“Hayır.”
“Olur şey değil! Bu işi anlamak benim için gitgide zorlaşıyor! Bir uzmansınız ve koleksiyonunuzda çok değerli bir parça var ama buna rağmen elinizdekinin gerçek değerini kavramanızı sağlayacak tek kitabı okuma zahmetinde hiç bulunmadınız. Haksız mıyım? Buna nasıl bir açıklama getireceksiniz?”
“Yoğun çalışıyorum. Ben bir doktorum.”
“Bu bir cevap değil. Eğer bir adamın hobisi varsa diğer ilgi alanları ne olursa olsun, onunla sonuna kadar meşgul olur. Notunuzda bir uzman olduğunuzu yazmışsınız.”
“Evet, öyleyim.”
“Sizi sınamak için birkaç soru sorabilir miyim? Şunu da eklemek istiyorum doktor -tabii, eğer gerçekten doktorsanız- bu iş gitgide daha da şüpheli bir hâl alıyor. İmparator Shomu hakkında ne biliyorsunuz ve onu Nora yakınlarındaki Shoso-in ile nasıl ilişkilendiriyorsunuz? Aman Tanrı’m, bu soru sizi şaşırttı mı? O hâlde, Kuzey Wei Hanedanı’nı ve çinicilik tarihindeki yerini anlatın bana.”
Sinirlenmiş numarası yaparak sandalyemden fırladım. “Buna tahammül edemem bayım!” dedim, “Ben buraya size iyilik yapmak için geldim, bir ilkokul çocuğu gibi sınava tabi tutulmak için değil. Bu konulardaki bilgim belki sizinki kadar iyi olmayabilir ama hakaret edercesine sorduğunuz sorulara kesinlikle cevap vermek niyetinde değilim.”
Bana dik dik baktı. Gözlerindeki sükûnet gitmişti. Bana alev saçan gözlerle bakmaya başladı. O zalim dudaklarının arasından dişlerinin parıltısını görebiliyordum.
“Bana nasıl bir oyun oynuyorsunuz? Buraya casus olarak geldiniz. Siz Holmes’un gizli ajanısınız. İkiniz beni kandırmaya çalışıyorsunuz. Adamın ölmek üzere olduğunu duydum, yine de beni gözetlemek için adamlarını gönderiyor. Buraya elinizi kolunuzu sallaya sallaya girdiniz belki; ama girdiğiniz kadar kolay çıkamayacağınızı göreceksiniz.”
Adam kendinden geçercesine büyük bir öfkeyle ayağa fırlamıştı ve ben de gelecek saldırıya karşı kendimi sağlama almak amacıyla bir adım geri atmıştım. Belki benden en başta şüphelenmişti. Beni sınayarak da gerçeği öğrenmişti. Onu hâlâ aldatmayı ummam gerçekten de büyük bir hata olurdu. Yanındaki çekmeceye elini daldırarak çılgınca karıştırmaya başlamıştı. Sonra birdenbire sessiz kalarak etrafı dinlemeye koyuldu ve işte o an olanlar olmuştu. Kulağına bir darbe inmişti.
“Ah!” diye bağırdı, “Ah!” Ve hemen arkasındaki odaya fırladı.
İki adımda açık olan kapıya ulaştım; gördüğüm manzarayı hayatımın sonuna kadar unutmayacağım. Bahçeye açılan pencere ardına kadar açıktı. Hemen yanında kafası kanlı bandajlarla sarılı, yüzü kireç gibi bembeyaz, yorgun, korkunç bir hayalete benzeyen Sherlock Holmes duruyordu. Bir sonraki hamlesi dışarı atlamak oldu ve dışarıdaki çalılara çarparken çıkan sesi duydum. Öfkeyle hırlayan ev sahibi, hemen peşinden açık pencereye doğru koştu.
Ve sonrası!.. Her şey bir anda olup bitmişti ama olanları tamamıyla görmüştüm. Bir kol -bir kadın kolu- çalılıkların arasından ortaya çıkmıştı. Aynı anda da baron iğrenç bir çığlık atmıştı. Hafızama kazınan bir çığlıktı. Yüzünü iki eliyle kavrayarak odada bir aşağı bir yukarı koşmaya başlamıştı, kafasını da duvarlara vuruyordu. Sonra halının üzerine kapaklandı, çığlıkları evinin içinde yankılanırken bir taraftan da debelenip kıvranıyordu.
“Su! Tanrı aşkına su!” diye haykırıyordu.
Ufak masadan sürahiyi kaparak yardımına koştum. Aynı anda başuşak ve diğer hizmetkârlar koridordan koşarak geldiler. Yaralı adamın yanına eğilip o korkunç yüzü lambaya doğru çevirdiğimde içlerinden bir tanesinin bayıldığını hatırlıyorum. Kezzap kulaklarından çenesine kadar her tarafına işliyordu. Gözlerinden bir tanesi çoktan beyazlaşmış ve cam gibi olmuştu. Diğeri ise kızarmış ve iltihaplanmıştı. Birkaç dakika önce büyük bir beğeni ile baktığım yüz