Sherlock Holmes'un Vaka Kitabı Bütün Maceraları 9. Артур Конан Дойл
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Sherlock Holmes'un Vaka Kitabı Bütün Maceraları 9 - Артур Конан Дойл страница 8
Onun için çok üzüldüm Watson. Bir an için onu kendi kızım olarak hayal ettim. Ben pek etkili ve güzel sözler söyleyemem. Aklımı kullanırım, kalbimi değil. Ama bulabildiğim bütün içten kelimeleri bir araya getirip ona yalvardım. Evlendikten sonra kocasının gerçek kişiliğini gören bir kadının düştüğü durumu kafasında canlandırmaya çalıştım. Kana bulanmış eller ve şehvet düşkünü dudaklarla okşanmaya teslim olmuş bir kadını anlattım. Ondan hiçbir şey gizlemedim. Yaşayacağı utancı, korkuyu, acıyı, ümitsizliği anlattım. Öfke dolu bu sözlerim o fildişi yanaklarına bir renk ya da o soyutlanmış gözlerine bir duygu kıvılcımı getirmedi. O canavarın hipnotizmayla ilgili söyledikleri geldi aklıma. Âdeta kendinden geçmişti. Bir rüyada olduğunu söyleyebilirim. Yine de verdiği cevaplarda bir belirsizlik yoktu.
‘Sizi sabırla dinledim Bay Holmes.’ dedi, ‘Ancak söyledikleriniz, daha önce de dediğim gibi beni etkilemedi. Adelbert’in, yani nişanlımın daha önceki fırtınalı hayatında, kendisinden nefret edenler tarafından haksız karalamalara maruz kaldığının farkındayım. Karşıma birçok iftirayla çıkan bir sürü insanın sadece sonuncususunuz. Belki iyi niyetli olabilirsiniz ama bunun için ücret alıyorsunuz. Şu an barona karşısınız fakat belli bir ücret alarak onun tarafında da olabilirdiniz. Her neyse şunu anlamanızı istiyorum, ben onu seviyorum ve o da beni seviyor. Diğer insanların düşünceleri, şu pencerenin dışındaki kuşların cıvıltısı kadar bile umurumda değil. Eğer bu asil adam bir an için çöküntüye uğramışsa onu gerçek ve ulvi seviyesine tekrar ulaştırmak için gönderilmiş olabilirim.’
‘Bu arada…’ diyerek arkadaşıma döndü, ‘Bu bayanın kim olduğunu öğrenmek isterim.’
Tam cevap verecekken Bayan Winter bir kasırga gibi eserek lafımı böldü. Eğer ateşle buzu yan yana görmediysen diyeceğim şu ki; işte bu kadınlar aynen öylelerdi.
‘Kim olduğumu söyleyeyim.’ diye haykırarak sandalyesinden fırladı. Öfkeden ne yapacağını şaşırmıştı. ‘Ben onun son sevgilisiyim. Kanına girdiği, kullandığı, mahvettiği ve bir çöp torbası gibi bir kenara fırlattığı yüz kişiden biriyim. Sana da aynı şeyi yapacak ama senin sonun, büyük bir ihtimalle mezar olacak. Belki de öyle olması en iyisi! Sana söylüyorum aptal kadın, eğer bu adamla evlenirsen ölüm fermanını imzalamış olursun. Belki kalbini kırar, belki de boynunu! Ama ikisinden biri mutlaka olacaktır. Bunları seni sevdiğim için anlatmıyorum. Yaşaman veya ölmen benim hiç umurumda değil. Yaptıklarım ona olan nefretimden dolayıdır. Ona kin güdüyorum ve bana yaptıklarının intikamını almak istiyorum. Bana öyle bakmana gerek yok sevgili bayan. Seninle işi bittiğinde benden daha aşağı bir konuma düşebilirsin.’
‘Böyle konuları konuşmamayı tercih ederim.’ dedi Bayan de Merville soğuk bir şekilde, ‘Size ilk ve son defa söylüyorum, nişanlımın hayatındaki üç kadından da haberim var. Ona karşı entrika çeviren kadınlarla ilişkiye girdiğini biliyorum ancak daha önce yapmış olduğu kötülüklerden dolayı tövbe etmiştir.’
‘Üç mü?’ diye bağırdı yanımdaki, ‘Seni aptal! Seni sersem!’
‘Bay Holmes, lütfen artık görüşmemizi sona erdirelim.’ dedi buz gibi bir sesle, ‘Sizinle görüşmemi babam istedi ama bu insanın deli saçması sözlerini dinlemek zorunda olduğumu sanmıyorum.’
Bayan Winter küfür ederek ok gibi fırladı ve eğer onu bileğinden yakalamasaydım sinirlendirdiği kadını kesinlikle saçlarından yakalardı. Onu sürükleyerek kapıya götürdüm ve bir rezalet çıkarmadan arabaya bindirdim. Gerçekten öfkeden kudurmuştu. Aslında bir bakıma ben de öfkeliydim Watson, kurtarmaya çalıştığımız kadının sakin, mesafeli ve her şeye göz yuman tavırlarını, ben de tarif edilemez bir şekilde sinir bozucu bulmuştum. Evet, artık başımıza gelenleri biliyorsun. Bir an önce başka planlar yapmam gerekiyor. Bizim hesaplı hareketimiz işe yaramadı. Seni arayacağım Watson. Büyük bir ihtimalle bir sonraki adımımızda senin de rolün olacak. Gerçi bir sonraki adım bizden değil de karşı taraftan gelebilir.”
Ve öyle de oldu. Karşılık vermeleri; daha doğrusu adamın karşılık vermesi gecikmedi. Hanımefendinin onunla iş birliği yapabileceğini hayal bile edemezdim. Sanırım afişi gördüğüm an, ruhuma işleyen dehşeti yaşarken üzerinde durduğum kaldırım taşını size gösterebilirim. Grand Otel ile Charing Cross İstasyonu arasında, tek bacaklı bir gazete satıcısının akşam gazetelerini sergilediği yerdeydi. Onunla son konuşmamızın üzerinden sadece iki gün geçmişti. Gazetenin sarı sayfasının üzerinde siyah puntolarla şu dehşet verici başlık vardı:
SHERLOCK HOLMES’A YAPILAN ÖLÜMCÜL SALDIRI
Sanıyorum afallayıp birkaç dakika boyunca öylece kalakalmıştım. Sonra hayal meyal bir gazete kaptığımı, parasını ödemediğim için adamın itirazlarını duyduğumu ve son olarak bir eczanenin kapısında durarak o korkunç paragrafı okuduğumu hatırlıyorum. Şöyle yazıyordu:
Ünlü dedektif Bay Sherlock Holmes’un bu sabah kanlı bir saldırının kurbanı olduğunu ve henüz hayati tehlikeyi atlatamadığını üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Henüz elimizde ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır ama olayın Regent Caddesi’ndeki Cafe Royal’in hemen önünde, saat on iki sularında cereyan ettiği bilinmektedir. Eli sopalı iki adam, Bay Holmes’a saldırarak kafasında ve vücudunda yaralar açmıştır. Doktorlar durumunun kritik olduğunu söylüyorlar. Kendisi Charing Hastanesine kaldırılmış ancak ısrarları üzerine Baker Caddesi’ndeki dairesine götürülmüştür. Ona saldıran hainlerin oldukça iyi giyimli beyler oldukları anlaşılmıştır. Bu adamların, görgü tanıklarının arasından geçerek Cafe Royal’e girdikleri, oradan da arka tarafta bulunan Glasshouse Caddesi’nden kaçtıkları anlaşılmıştır. Şuna hiç şüphe yok ki yaralının can çekişmesinden ve feryatlarından yararlanarak kaçmayı başarmışlardır.
Paragrafı hızla okuduktan sonra hemen bir arabaya atlayarak Baker Caddesi’ne gittiğimi söylememe gerek yok. Ünlü cerrah Sör Leslie Oakshott’ın arabasını kaldırımda, kendisini de koridorda beklerken buldum.
“Şimdilik hayati bir tehlikesi yok.” diye rapor verdi bana, “Kafasında iki yarık ve oldukça ciddi yaralar var. Birkaç dikiş atmak zorunda kaldık. Morfin enjekte ettik. Dinlenmesi şart ama yine de onunla birkaç dakika görüşebilirsiniz.”
İzini koparır koparmaz hızla karanlık odasına girdim. Hastanın gözleri fal taşı gibi açıktı, boğuk bir sesle adımı fısıldadı. Perdelerin dörtte üçü kapalıydı ama aradan sızan güneş ışığı, yaralı arkadaşımın kafasındaki bandajın üzerine vuruyordu. Beyaz bez kompresin üzerinde kıpkırmızı bir kan lekesi vardı. Hemen yanına oturarak başımı öne doğru eğdim.
“Sorun değil, Watson. O kadar korkmana gerek yok.” diye mırıldandı çok cılız bir sesle, “Göründüğüm kadar kötü değilim.”
“İşte buna çok sevindim!”
“Bildiğin gibi ben de eskrimde usta sayılırım. Kendimi iyi savundum; ama ikinci bir adamın varlığı bana fazla geldi.”
“Senin için ne