Tarzan’ın Dönüşü. Эдгар Райс Берроуз

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tarzan’ın Dönüşü - Эдгар Райс Берроуз страница 7

Жанр:
Серия:
Издательство:
Tarzan’ın Dönüşü - Эдгар Райс Берроуз

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      “Hem de şu var ki kim olduğumu açıklasaydım sevdiğim kadını, Clayton ile evlenmesi sebebiyle elde edeceği zenginlik ve konumdan mahrum etmiş olurdum. Böyle bir şeyi yapmam mümkün değildi; öyle değil mi, Paul?”

      “Miras mevzusu da benim için o kadar mühim değil.” diye devam etti, adamın cevabını beklemeden. “Benim yetiştirildiğim şartlarda insan, kendi zihinsel ve fiziksel maharetleriyle elde ettikleri haricinde başka hiçbir şeye kıymet veremiyor. O nedenle ben, beni doğurduktan bir yıl sonra vefat eden o genç, zavallı, bahtsız İngiliz kadınını annem olarak görmekten nasıl bir mutluluk duyacaksam; Kala’yı da annem olarak görmekten o denli mutluluk duyuyorum. Kala, kendi haşin ve yabani fıtratının müsaade ettiği ölçüde bana her daim iyi davrandı. Annem öldüğü andan itibaren Kala’nın kıllı göğsünden süt emmiş olmalıyım. O, hakiki bir anne sevgisiyle beni korumak için ormanın yırtıcı sakinleriyle ve kabilemizin vahşi üyeleriyle dövüştü.”

      “Ben de onu seviyordum, Paul. Mbonga’nın siyahi savaşçısının zalim mızrağı ve zehirli oku onu benden çalana kadar onu ne kadar sevdiğimi fark etmemiştim. Bu olduğunda ben daha çocuktum; ölüsünün üzerine kapanıp bir çocuğun ancak öz annesi için ağlayabileceği şekilde, ızdırap içinde ağladım. Eğer onu görseydin senin gözünde korkunç ve çirkin bir yaratık olabilirdi, dostum ama benim gözümde o güzeldi; sevgi, sevilen kişiyi işte böyle güzelleştirir. Yani, ben sonsuza dek dişi maymun Kala’nın oğlu olarak kalmaktan son derece memnunum.”

      “Sadakatini de takdire şayan buluyorum.” dedi D’Arnot. “Lakin bir gün gelecek, sana ait olanlara sahip çıktığına da memnun olacaksın. Bu sözlerimi unutma. Umalım ki o gün de şimdiki kadar kolay olsun. Şunu aklından çıkarma ki tüm dünyada, o kulübede babanın ve annenin iskeletleriyle beraber bulunan küçük iskeletin, Greystoke Lordu ve Leydisi’nin bebeğine değil de bir insansı maymun yavrusuna ait olduğuna şahitlik edebilecek yegâne kişiler Profesör Porter ve Bay Philander. O delil en mühim olanı. İkisi de yaşlı adamlar. Önlerinde daha uzun yılları olmayabilir. Üstelik Bayan Porter’ın hakikati öğrendiği vakit Clayton’la nişanını atacağını düşünmedin mi hiç? Kolaylıkla unvanını da mülklerini de sevdiğin kadını da alabilirsin, Tarzan. Bu aklına gelmedi mi?”

      Tarzan başını iki yana salladı. “Sen onu tanımıyorsun.” dedi. “Clayton’ın başına gelecek böyle bir talihsizlik, Jane’i ona verdiği söze daha da bağlardı. Köklü, güneyli bir ailenin kızı o; güneyliler sadakatleriyle övünürler.”

      Tarzan sonraki iki haftayı, daha önceden kısa bir süreliğine aşina olduğu Paris’i yeniden keşfederek geçirdi. Gündüzleri kütüphaneleri ve resim galerilerini ziyaret ediyordu. Her bulduğunu okuyan biri hâline gelmişti. Bu kültür ve ilim merkezinde ona kapılarını açan imkânlar dünyası karşısında; tek bir insanın bir ömür boyu okuyup araştırma neticesinde edinebileceği ilmin bile, beşerî bilginin toplamının çok küçük bir kırıntısı olacağını fark etmiş, bu hakikat onu epey dehşete düşürmüştü. Lakin yine de gündüzleri öğrenebildiği kadarını öğreniyor, geceleri de rahatlayabileceği ve eğlenebileceği bir yerler arıyordu. Paris, gece hayatı merakını karşılama hususunda da epey verimli çıkmıştı.

      Çok fazla sigara ve pelin otu likörü içiyorsa da medeniyeti olduğu gibi kabul ettiği içindi. Medeni türdeşleri ne yapıyorsa o da onu yapıyordu. Bu onun için yeni bir hayattı ve bu hayat cazibelerle doluydu; ayrıca göğsünde bir keder ve asla gideremeyeceğini bildiği bir özlem taşıyordu; o yüzden iki uç noktada yaşıyor, kendini ilim öğrenmeye ve gece hayatına vererek geçmişini unutmaya ve geleceği düşünmekten sakınmaya çalışıyordu.

      Bir akşam bir gazinoda oturmuş, pelin otu likörünü yudumlayıp meşhur bir Rus dansçının sanatını icra edişini beğeniyle seyrederken bir anlığına bir çift şeytani siyah gözü kendisine bakarken yakaladı. Tarzan, adamı iyice göremeden adam derhâl dönüp çıkıştaki kalabalıkta gözden kayboldu lakin o gözleri daha önce de gördüğüne ve o gözlerin bu akşam kendisini izlemesinin sebepsiz olmadığına emindi. Zaten bir süredir birinin kendisini seyrettiğine dair tuhaf bir his vardı içinde; aniden dönüp adamı kendisini seyrederken yakalayıp ürkütmesi de içindeki bu kuvvetli hayvani içgüdü sayesinde olmuştu.

      Gazinodan çıkana kadar bu meseleyi unutmuştu Tarzan, gazinonun gözleri kör eden parlak ışığından ayrılırken karşıdaki antrenin karanlığına gizlenen esmer adamı da fark etmedi.

      Tarzan farkında olmasa da bu ve daha birçok eğlence mekânından çıktığında birçok kez takip edilmişti fakat çoğu zaman tek başına değildi. Bu gece ise D’Arnot’un başka bir işi vardı ve o yüzden Tarzan tek başına çıkmıştı.

      Paris’in bu yakasından evine giderken izlemeye alışkın olduğu yöne dönünce caddenin karşı tarafından onu seyreden adam, saklandığı yerden çıkıp hızlı adımlarla ilerledi.

      Tarzan geceleri eve giderken Rue Maule’dan geçmeyi âdet edinmişti. Civarındaki gürültülü ve ışıklı caddelere nazaran bu cadde çok sessiz ve karanlık olduğundan ona sevgili Afrika ormanını hatırlatıyordu. Paris’i iyi bilenlerdenseniz, Rue Maule’un nasıl dar ve ürkütücü bir yol olduğunu hatırlarsınız. Yok, eğer değilseniz, polise sorarsanız size Paris’te hava karardıktan sonra uzak durmanız gereken tek caddenin bu olduğunu söyleyecektir.

      Bu gece Tarzan, bu kasvetli yol boyunca dizilmiş bakımsız eski apartmanların koyu gölgeleri arasında birkaç metre kadar ilerlemişti ki karşı binanın üçüncü katından gelen bağırtılar ve yardım çığlıkları dikkatini çekti. Ses bir kadına aitti. Kadının çığlıklarının yankıları daha silinmeden Tarzan, kadını kurtarmak üzere merdivenlerden çıkıp karanlık koridorları geçmeye başlamıştı bile.

      Üçüncü kattaki koridorun sonunda, bir kapı hafif aralık duruyordu ve Tarzan içeriden, sokaktayken duyduğu aynı yakarışı tekrar duydu. Hemen içeri daldı ve kendisini loş ışıklı bir odanın ortasında buldu. Yüksek, eski moda bir şömine rafının üzerinde yanan gaz lambasının loş ışığı, bir düzine kadar ürkütücü çehreyi aydınlatıyordu. Biri hariç hepsi erkekti. Diğeri ise otuz yaşlarında bir kadındı. Adi tutkuların ve ayyaşlığın izlerini taşıyan yüzü, belki de bir zamanlar güzeldi. Bir elini boğazına koymuş, duvarın dibinde çömelmiş hâlde duruyordu.

      “Yardım edin, mösyö!” diye bağırdı tiz bir sesle, odaya giren Tarzan’a. “Beni öldüreceklerdi.”

      Tarzan etrafındaki adamlara doğru döndüğünde müzmin suçluların kurnaz, şeytani yüzlerini gördü. Adamların kaçmak için hiçbir çaba göstermemelerine şaşırdı. Arkasında bir hareketlenme hissedince o tarafa döndü. İki şey gördü, lakin bir tanesi onda büyük bir şaşkınlık yarattı. Bir adam odadan gizlice çıkıyordu ve Tarzan, adamı gördüğü kısacık anda onun Rokoff olduğunu fark etti. Ama gördüğü diğer şey daha acildi. İri yarı bir adam, elinde kocaman bir sopayla parmak uçlarında yürüyerek arkasından yaklaşıyordu. Adam ve suç ortakları, Tarzan’ın sopalı adamı fark ettiğini görünce dört bir yandan Tarzan’a hücum ettiler. Bazıları bıçak çekti, bazılarıysa sandalyeleri kaptılar; sopalı adam ise sopasını kafasının üstüne kadar kaldırdı ve öyle bir kuvvetle indirdi ki eğer denk gelseydi, Tarzan’ın kafasını parçalardı.

      Fakat vahşi ormanın ücralığında Terkoz ve Numa’nın acımasız kurnazlıklarıyla

Скачать книгу