Tarzan’ın Dönüşü. Эдгар Райс Берроуз

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tarzan’ın Dönüşü - Эдгар Райс Берроуз страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Tarzan’ın Dönüşü - Эдгар Райс Берроуз

Скачать книгу

çelimsiz adamların pek bir şansı yoktu.

      Rokoff dışarıda, koridorun sonunda durmuş; neticeyi bekliyordu. Binadan ayrılmadan önce Tarzan’ın öldüğünden emin olmak istiyordu ama cinayet işlenirken odanın içindekilerin arasında olmak planının bir parçası değildi.

      Kadın hâlâ, Tarzan içeri girdiğinde durduğu yerde duruyordu ama aradan geçen birkaç dakika içerisinde yüzü şekilden şekile girmişti. Tarzan’ın kadını ilk gördüğünde yüzünde bulunan korkuya benzer ifade, Tarzan arkasından gelen saldırıya karşılık vermek üzere döndüğünde, değişip kurnazca bir ifadeye dönüşmüştü lakin Tarzan bu değişikliği fark etmemişti.

      Şaşkınlık ve sonrasında da korku ifadesi, diğerlerinin yerini aldı. Ona hak vermemek mümkün değil tabii ki. Zira çığlıklarıyla ölüm tuzağına çektiği püripak beyefendi, birdenbire bir intikam şeytanına dönüşmüştü. Şahit olduğu şey kassız, çelimsiz bir adamın zayıf direnişi değil; çılgına dönmüş hakiki bir Herkül’dü.

      “Mon Dieu!” diye bağırdı kadın. “Canavar çıktı bu!” Zira maymun adamın beyaz, güçlü dişleri saldırganlardan birinin boğazındaydı. Tarzan, Kerchak’ın kabilesindeki büyük erkek maymunlarla dövüşürken öğrendiği gibi dövüşüyordu.

      Odanın içinde oradan oraya atlıyor, dört dönüyordu. Aynı anda birçok yerdeydi âdeta. Bu hâli kadına hayvanat bahçesinde gördüğü panteri anımsatmıştı. Demir gibi sağlam bileğiyle adamlardan birinin bileğini büküp kırdı, ardından başka birinin kolunu arkaya çevirip yukarı doğru zorlayarak omzundan çıkardı.

      Adamlar acıyla bağırarak tüm süratleriyle koridora kaçtılar fakat henüz ilk adam kanlar içinde, kemikleri kırılmış olarak yalpalaya yalpalaya odadan çıkmadan Rokoff göreceğini görmüş ve bu gece bu evde ölecek olanın Tarzan olmayacağına ikna olmuştu. Bunun üzerine Rus, yakındaki bir batakhaneye gidip polisi aramış; Rue Maule Caddesi 27 numaralı binanın üçüncü katında cinayet işlendiğini söylemişti. Polis memurları binaya vardığında Tarzan, merdivenlerden yukarı koşan memurların ayak seslerini işitmiş ve serserilerin takviye güç çağırdığı zannetmişti. Memurlar daireye girdiklerinde, yerde inleyen üç adam ile pis bir yatağın üzerinde oturan, yüzünü ellerine gömmüş, korkmuş bir kadın ve bir de odanın ortasında dikilen, görünüşe göre iyi giyimli bir beyefendi olan adamı gördüler. Fakat sonuncusu hakkında yanılıyorlardı; kısık göz kapaklarının ardından onlara bakan çelik grisi gözlü adam bir beyefendi değil; vahşi bir hayvandı. Kan kokusu alır almaz medeniyetin son zerresi de Tarzan’ı terk edip gitmişti ve şimdi, etrafı avcılarla sarılmış bir aslan gibi köşeye sıkışmış hâlde duruyor; anında hücum edip karşılık vermek üzere bir sonraki saldırıyı bekliyordu.

      “Burada ne oldu?” diye sordu polis memurlarından biri.

      Tarzan kısaca anlattı, lakin ifadesini teyit etmesi için kadına döndüğünde kadının cevabı karşısında hayrete kapıldı.

      “Yalan!” diye cıyakladı kadın, polis memuruna hitaben. “Ben yalnızken odama geldi, niyeti de iyi değildi. Ben onu ittiğimde çığlıklarıma koşup gelen bu beyefendiler olmasaydı beni öldürecekti; neyse ki o sırada evin önünden geçiyorlarmış da imdadıma yetiştiler. Bu adam bir şeytan; tek başına çıplak elleri ve dişleriyle on adamı öldürdü.”

      Tarzan kadının nankörlüğü karşısında öyle şaşırmıştı ki bir an için donup kalmış, hiçbir şey düşünememişti. Polisler durumdan biraz şüphelenmişlerdi; zira bu kadının ve onun seçkin beyefendi arkadaşlarının başka vukuatlarını da biliyorlardı. Lakin onlar hâkim değil, polis memurlarıydı; o yüzden odadaki herkesi tutuklayıp masum ile suçluyu ayırt etme işini, işin ehline bırakmaya karar verdiler.

      Fakat gördüler ki bu iyi giyimli genç adama tutuklu olduğunu söylemek başka, tutuklamak bambaşka bir meseleydi.

      “Ben suç işlemedim.” dedi sakince. “Ben sadece kendimi savundum. Kadının size neden böyle söylediğini bilmiyorum. Bana karşı bir düşmanlığı olamaz, zira çığlıklarını duyup imdadına yetişmek için bu daireye gelene kadar bu kadını hiç görmemiştim.”

      “Gel hadi, gel.” dedi memurlardan biri. “Bunları dinlemek hâkimlerin işi.” diye ekledi ve elini Tarzan’ın omzuna koymak üzere teşebbüste bulundu. Lakin anında kendisini, odanın bir köşesinde yerde yatar hâlde buldu. Bunun üzerine diğer memurlar maymun adamın üzerine atıldıklarında, onlar da az önceki serserilerle kısmen aynı kaderi paylaştılar. Memurlara o kadar hızlı ve sert bir şekilde saldırmıştı ki adamlar tabancalarını çekecek fırsatı bulamamışlardı.

      Kısa süren dövüş sırasında Tarzan açık pencereyi ve pencerenin önündeki bir ağaç gövdesi mi yoksa bir telgraf direği mi olduğunu seçemediği şeyi fark etti. Son memuru da alaşağı ettiğinde bir tanesi tabancasını çekmeyi başardı ve yattığı yerden Tarzan’a ateş etti fakat ıskaladı. Adam tekrar ateş etmeye vakit bulamadan Tarzan şömine rafının üzerindeki lambayı yere atıp odayı karanlığa boğdu.

      Sonrasında gördükleri şey, çevik bir silüetin açık pencerenin pervazına sıçradığı ve oradan da bir panter gibi kaldırımın önündeki direğe atladığıydı. Polis memurları kendilerine gelip caddeye indiklerinde, tutuklu çoktan gözden kaybolmuştu.

      Kadını ve kaçamayan adamları karakola götürürlerken onlara pek nazik davranmadılar; çok gücenmiş ve aşağılanmış bir durumdaydılar. Silahsız tek bir adamın hepsini alt ettiğini, sonra da sanki orada değillermiş gibi ellerinden kolayca kaçtığını rapor etmeleri gerektiğini düşününce epey içerlediler.

      Yukarı çıkmayıp caddede kalan memur, diğerleri içeri girdiği andan itibaren çıkana kadar kimsenin pencereden atlamadığına ya da binayı terk etmediğine yemin etti. Arkadaşları onun yalan söylediğini düşündüler ama kanıtlamaları mümkün değildi.

      Tarzan kendisini pencerenin önündeki direğe yapışmış hâlde bulduğunda orman içgüdüsünü dinledi ve aşağı inmeden önce, düşman var mı diye kontrol etti. İyi ki de baktı, zira hemen aşağısında bir polis memuru duruyordu. Yukarıda ise kimseyi görmedi Tarzan, bu yüzden aşağı inmek yerine yukarı çıktı.

      Direğin tepesi binanın çatısının tam karşısındaydı; bu yüzden, onca yılını ilkel ormanın ağaç tepelerinden atlayıp zıplayarak geçirmiş bu kaslar için, direk ile bina çatısının arasındaki kısa mesafeyi aşmak iki saniyelik işti. Bir binadan diğerine atlayarak, bolca tırmanarak ilerledikten sonra nihayetinde bir kavşakta bir direğe daha denk geldi ve direkten kayarak sokağa indi.

      Birkaç sokak boyunca durmadan süratle koştu; sonra tüm gece açık olan ufak bir kafeye girdi, tuvalete gidip çatı gezintisinin delillerini ellerinden ve kıyafetlerinden temizledi. Birkaç dakika sonra çıktığında yavaşça evinin yolunu tuttu.

      Evinin yakınlarına vardığında yolunun üstündeki iyi ışıklandırılmış bulvara ulaştı. Karşıya geçmeden evvel, yaklaşmakta olan bir limuzinin geçmesini beklerken parlak bir sokak lambasının hemen altında durduğunda tatlı bir kadın sesinin ona ismiyle seslendiğini duydu. Başını kaldırıp baktığında Olga de Coude’un gülümseyen gözleriyle karşılaştı. Kadın, arabanın arka koltuğundan cama doğru uzanmış; ona bakıyordu. Arkadaşça selamına karşılık

Скачать книгу