Alimcan İbrahimov'un Eserlerinde Tatar, Başkurt, ve Kazak Türklerinin Kültürel Değerleri. Çulpan Zaripova Çetin

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Alimcan İbrahimov'un Eserlerinde Tatar, Başkurt, ve Kazak Türklerinin Kültürel Değerleri - Çulpan Zaripova Çetin страница 13

Жанр:
Серия:
Издательство:
Alimcan İbrahimov'un Eserlerinde Tatar, Başkurt, ve Kazak Türklerinin Kültürel Değerleri - Çulpan Zaripova Çetin

Скачать книгу

te kil,

      Terezeme çirte kil;

      Kiç digeç te bik kiç kilme,

      Kiçké segat bişte kil.115

      Sabah da gel, akşam da gel,

      Pencereme tıkla gel;

      Akşam denince pek geç gelme,

      Akşam saat beşte gel.

      Fakat öyküde kızın sevdiği adama kaçma olayı gerçekleşemez: Güze doğru Gülbanu ile evlenebilmek için kıştan hazırlığa başlayan Lütfi, yeni evi için ormanda ağaç keserken yere düşmekte olan bir ağacın altında kalır ve sakatlanır. Böylece Gülbanu, babasının ayarladığı gençle evlenmek zorunda kalır.

      Yereşü, Kiŋeş, Meher (Söz Kesme, Düğün Günü Belirleme, Mehr, Başlık Parası).

      Tatar Türklerinde erkek tarafı danışmak, düğün günü belirlemek, düğüne alınacak çiftlerin sayısını konuşmak için düğünden 4-5 gün öncesi kız evine çağrılır. Tatar Türklerinde “Kiŋeşlé eş tarkalmas” (“Danışıp yapılan iş dağılmaz”) diye bir atasözü de vardır. Nikâh ve düğün kız tarafında yapılır. Sovyet döneminden itibaren artık alınmayan başlık parası da eskiden nikâh öncesi konuşulurdu.116

      Eserde ihtiyar Nuri kızını vermeye razı olduktan ve söz kestikten sonra iki taraf bir araya gelir ve Tatar Türklerinde meher ya da kalın, kalım diye adlandırılan başlık parası konuşulur (yarısı verilir bile) ve cumartesi gününe düğün belirlenir:

      “Para alındı, mehr konuşuldu, cumartesi düğüne gelinecek diye erkek evine insanlar gönderildi. Düğüne kaç kızak, kaç kişi geleceği belirlendi. Ahun Şerip’ten cumartesi günü kıyılacak nikâh için söz alındı.” 117

      Nikâhtan iki gün öncesi getirilen meher, nikâh zamanında damat tarafından kız için meher sandığına koyulup genç geline ve onun akrabalarına hediye olarak gönderilen giyim-kuşam ve ayrı bir kızağa yüklenen yiyecekler ve paradan ibaret olurdu. 118 Hikâyede Gülbanu’ya gönderilen meher, yengeleri tarafından bakılır ve çok eksik ve rezil bulunur:

      “Merhaba, erkekler sofradayken bir ara zaman bulup kadınlar tarafına geçti ve yere sererek meher olarak gelen elbiseleri, şalları, çizmeleri, paltoları karıştırmaya başladı. Ona kızgın gelin Merfuga da katıldı. Merhaba’nın ürkerek söylediği bazı eleştiri sözlerini iyice abartarak o, içini dökmeye başladı: “Diyeceğin var mı? İşte iki şal konuştular. Bir tanesi yumuşacık keçi pamuğundan olur dediler. Al, al işte, getirdiklerine bak: Keçi pamuğu böyle mi olur? Sahte ipten bu! Milletten de utanmıyorlar, Allah’tan da korkmuyorlar!’ dedi. Yine karıştırmaya devam etti. Bu sefer sıra elbiselere geldi. ‘Bak işte, altı elbisenin bir tanesi yünden, bir tanesi de değerli ipek dokumadan olur demişlerdi. Getirdiklerine bir bak, orak işi yapan bir kadına ancak verilen en kötü bez bu! Bir de kendilerini bir şey sanıyorlar, burunları havada, bir şey olduklarını sanıyorlar…” 119

      Eni Bélen Etinéŋ Küŋélén Yomşartırga Tırışu (Anne Babanın Gönlünü Yumuşatmaya Çalışma).

      Sevdiği ve görüştüğü gençle tasarladığı kaçış planı gerçekleşemeyince kız, son bir hamle olarak annesinin ve babasının gönlünü yumuşatmaya çalışırdı. Eserde Gülbanu da çaresizlikten ağlayarak annesine sevmediği ve tanımadığı adamla evlendirmesinler diye yalvarır:

      “Anneciğim, vermeyin beni ona…’ dedi de hüngür hüngür ağlayıp kendisini annesinin göğsüne attı. Annesinin içine doğmuştu böyle bir şey olacağı. Gülbanu’yu bir türlü avutamadı. Tersine, kendisi yumuşadı, gözlerinden yaş geldi: ‘Ciğerim, yavrum, ne yapabilirim ki? Baban işte! Ben kendim de habersiz kaldım. Ne yapabilirim ki yavrum!’ dedi de kızını bağrına bastı.” 120

      Ama Tatarlarda eskiden bir kız çocuğu annesiyle rahat konuşup ona ağlayabilse de aynı durum babası için geçerli değildi:

      “O arada dışarıdan ayak sesleri geldi. Gülbanu sıçrayarak ayağa kalktı. Kapıdan giren babasına gözyaşlarını az da olsa gizlemeden, ağlayan gözleriyle baktı da gözyaşlarını elbisesinin yeni ile silerek, mutfağa çıktı.” 121

      Gülbanu’nun annesi kızının acısına dayanamaz, bütün cesaretini toplayıp kocasına bu konuyu açar. Fakat baba dedikleri, kızının gözyaşlarına hiç aldırmaz:

      “Ne imiş, ağlıyor! Ağlamadan hangi kız kocaya varmış? Eskiden kalan âdettir. Sen kendin de evlenirken ağlamadın mı? Biz kimden eksik hayat yaşadık?” 122

      Daha fazlası, ihtiyar Nuri kızını tanımadığı biri ile evlendirmede hiçbir sakınca görmediği gibi, birçok mutlu evliliğin böyle gözyaşıyla başlamasını vurgular ve eşine, aynen böyle ağlayarak evlenmesini ve kendilerinin yaşadığı hayatı, mutlu bir hayat örneği olarak gösterir:

      “Allah’a şükürler olsun, nice mal biriktirdik, nice çocuk büyüttük! Nasip olursa şimdi de en küçüğümüzü evlendireceğiz… Böyle mutluluk herkese nasip olmaz.” 123

      Kadim insanlar, baba evinden ağlayarak ayrılan kızın gelecek hayatının güzel geçeceğine inanmışlardır. Bu yüzden gelin olacak kızlar ağlayarak onları kayınbaba evinde bekleyen kötü ruhların şefkatini arardı. Birçok Türk boyunda olduğu gibi Tatar Türklerinde de yöresine göre Kız Ağlatma anlamına gelen Kız Yılatu, Sıktav, Taŋ Kuçat, Ecel İtép Cırlav vb. gibi adlarla bilinen türküler de korunmuştur. Severek evlendiği durumda bile kız, baba evinden ayrıldığı zaman ağlamak zorunda olurdu. Bu, mutlak bir şarttı ve atalardan kalan âdet sayılırdı. Tatarlarda bu durumla ilgili “Yılap barsaŋ, goméréŋ kölép uzar, kölép barsaŋ, goméréŋ yılap uzar” (“Ağlayarak evlenirsen, ömrün gülerek geçer. Gülerek evlenirsen, ömrün ağlayarak geçer.”) gibi bir atasözü, nasihat da vardır.124

      Tuy Aldı Ezérlék (Düğüne Hazırlık).

      Düğüne gelen misafirlerin ağırlanacağı ev, Tatar Türklerinde eskiden de günümüzde de özenle hazırlanır. A. İbrahimov’un eserinde de kızın annesi, misafirler gelmeden önce erkeklerin oturacağı misafir odasını süsler; gereksiz bulunan eşyaları –sekileri, vitrini- çıkartır. Evin yarısını alan tuğladan yapılan ocağa badana yaptırır, yerleri sildirir, kapıdan başköşeye doğru beyaz keçe döşetir, onun üzerine el işi yolluklar serdirir, duvar boyuna minderler koyar. Duvarlara kırmızı ve beyaz renkli el işi havlular ve çarşıdan yeni alınan iki şemail asılır:

      “Eskiden de Mekke ile Medine resmi vardı. Eve güzellik katıyor diye çarşıdan yine iki tane büyük şemail aldırttı. Şemailin birinde Aya Sofya Camisi, ikincisinde de İstanbul köprüsü resimleri vardı. Duvara asınca, onlar eve bambaşka bir renk kattı.”

Скачать книгу


<p>115</p>

Tatar Xalık İcatı. Kıska Cırlar (Dürtyullıklar). Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1976, s. 313.

<p>116</p>

Bayazitova, F.S. Gomérnéŋ Öç Tuyı. Tatar Xalkınıŋ Gaile Yolaları. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1992, s.20, 28.

<p>117</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 447.

<p>118</p>

Bayazitova, F.S. Gomérnéŋ Öç Tuyı. Tatar Xalkınıŋ Gaile Yolaları. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1992, s. 102, 158-159.

<p>119</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 491-492.

<p>120</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 444.

<p>121</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 444.

<p>122</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 445.

<p>123</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 445.

<p>124</p>

Nadirov, İ. Tatar Xalkınıŋ Yola Poéziyesé, Uyın Cırları, Biyu Takmakları. Tatar Xalık İcatı. Yola Hem Uyın Cırları. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1980, s. 12.