Alimcan İbrahimov'un Eserlerinde Tatar, Başkurt, ve Kazak Türklerinin Kültürel Değerleri. Çulpan Zaripova Çetin

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Alimcan İbrahimov'un Eserlerinde Tatar, Başkurt, ve Kazak Türklerinin Kültürel Değerleri - Çulpan Zaripova Çetin страница 11

Жанр:
Серия:
Издательство:
Alimcan İbrahimov'un Eserlerinde Tatar, Başkurt, ve Kazak Türklerinin Kültürel Değerleri - Çulpan Zaripova Çetin

Скачать книгу

ederim, belki fırsat olursa, gizli görüşebilirsem ayazdan kızarmış yüzünün tam ortasından, alev alev tutuşan dudaklarından öperim, belki sözleşirim diye heyecanlandı. İşte bu heyecan onun vücuduna bir hafiflik verdi, ayaklarını hızlandırdı ve gözüne yüzüne gençlik nuru ekledi.” 90

      Bu parçadan, sevdalanan genç ile kızın kendi aralarında söz kesme alameti olan işlemeli mendilin kız tarafından gence hediye edildiği de görünmektedir.

      Tatarlarda bir kız çocuğu evlerine gelen erkekten gizlenmeyi de gerek bulmazdı. Sadece edebe uygun olarak ağzını yazmasının ucuyla örterdi:

      “Evde Merhaba yalnız başınaydı. Yabancı bir genci görünce ne gizlendi ne de selam verdi. Ağzının bir köşesini yazmasının ucuyla örttü de arada bir konuğa gizlice göz gezdirdi.” 91

      Kızın Ahlak ve Namusunun Annesinden Sorulması.

      Kocasına anlattıklarında Gülbanu’nun annesi her ne kadar samimi olsa da bildiği bir şeyi -kızlarının başka bir gence sevdalı olmasını- kocasına yine de söyleyemez:

      “Eğer kızının o genç ile çıktığını öğrenirse, her şeyden önce Fethiye Nine’nin üzerine gelirdi: ‘Bir anne olarak kızını böyle mi yetiştirdin?’ der ve karısını sakat bırakana dek döverdi. Sonra da kızını o gence vermemek için dişiyle tırnağıyla direnirdi.” 92

      Eserin bu yerinde Tatar aile yapısında bir annenin kız çocuğu yetiştirirken onun namusundan ne derece sorumlu olduğu görülmektedir. Örneğin, Gülbanu’nun annesi, kızı boy alıp serpilince çeşitli imece ve bayramlara gönderirken, gözü hep arkada kalır, kızının bir yanlış yapmasından korkar, köyde adı dedikoduya karışır diye ödü patlardı. Kızı Gülbanu’nun görüştüğü bir gencin olduğunu duyunca da annesi hemen “Harap oldum!” diye endişelenir:

      “Kız her ne kadar gizlese de annesinin içine doğuyordu, yavrusunun gönlünün kime doğru aktığını görmekteydi. O, buna önce şaşırdı, ‘aman kızım azmasın, kötü dillere düşmesin, dedikodu malzemesi olmasın Huda’m’ diye endişelendi. Gülbanu oturmaya gitmek için izin alırken seçici davrandı, gideceği eve göre gönderecek oldu. Baharda nehir kenarına çimlerin üzerinde kendir ağartmaya, akşamları nehir boyunda çamaşır topaçlamaya gittiğinde, kaz yolma imecesine, ekin biçme, ot biçme imecelerine çağrıldığında, yaz mevsiminde dağa, çayıra çıktığında, çeşmeye su almaya gittiğinde, Sabantuy bayramında anne yüreği hiç rahat olamadı. Kendi tanıdığı, çok güvendiği kızlarla ancak gönderirdi. ‘Beraber gidin beraber dönün, aman birbirinizden ayrılmayın!’ diye defalarca tembihlerdi.”93

      Gülbanu’nun görümcesi Hayırnisa’nın hayat hikâyesi örneğinde de bir annenin kızını yetiştirmede ne kadar sorumlu olduğu görülmektedir:

      “Oturmaya gittiği evlerde, güz mevsiminde kaz imecelerinde en çok eğlenen, en çok türkü söyleyen, en çok oynayan kız, Hayırnisa olurdu. Bir keresinde oturmaya gittiği evde kapıyı bilerek açık bıraktı ve eve akordeoncu genci aldı. Bir defasında çok arsız olmaya başlayınca genci üst rafa ayağından asıverdi ve el âleme maskara etti. Onun bu şakası, babası ihtiyar Şibay’a da duyuldu. O, ‘Kızlarını iyi yetiştirmiyorsun, kötü yerlere oturmaya gönderiyorsun!’ diye eşi Sabira’yı çok kötü dövdü.” 94

      Düğün Merasimi.

      Eserde düğün ile ilgili gelenek ve görenekler, nerede yaşadıklarına bakmaksızın Tatarlarda en eski dönemlerden beri yaşaya gelen geleneklerdir. Buna en güzel kanıt, bu geleneklerin birçoğunun XIX. yy. sonunda-XX. yy. başında Tatar aydını, yazar ve bilim adamı Kayyum Nasıyri’nin kaleme aldığı Tatar Etnografiyeasé Materialları adlı hizmetidir. Aşağıda anlatılacak geleneklerin çoğu bu hizmette yer almıştır.95

      Düğün Öncesi.

      Kız Sorarga Kilü (Kızı İstemeye Gelme).

      Eser, durumu iyi olan Nuri adlı saygın bir köylünün kızı Gülbanu’yu bir hafta içinde iki görücünün istemeye gelmesiyle başlar. Gönlüne hoş gelmeyen ilk gelen görücüyü ihtiyar Nuri, bir bahane bulup geri yollar:

      “Bir hafta içinde kızı isteymeye iki görücü geldi. İlkini ihtiyar Nuri beğenmedi, kolay bir bahaneyle geri çevirdi: ‘Çok meşakkatli zamanım.’ dedi. ‘İşte ev inşaatına başlamayı düşünüyorum, bu amaçla arazi ve ağaç tomrukları satın aldım. Bu yıl düğün yapmaya gücümüz yetmez gibi.’ dedi.” 96

      Gelen diğer görücüye ihtiyar Nuri kızını vermeye razı olur:

      “İkincisi, komşu Bikyar köyünden kantun 97 Şibay tarafından gönderilmişti. Bu görücü, gönlüne pek hoş geldi. İhtiyar, diyecek bir söz bulamadı. Bu durumu görücünün kendisinden de gizlemedi: ‘Kendin de saygın birisin, seni gönderen adam da… Doğrusunu söylemek gerekirse, ne diyeceğimi şaşırdım şimdi. Çünkü bu yıl öyle büyük işlere el atamayacağımızı düşünmüştük. Ama seni de geri yollamaya gücüm yetmiyor. Şimdilik kesin söz veremem, annesiyle konuşmam lazım. Kardeş-sülaleye de danışayım.’ dedi. Kendisi kızı vermek istediğini dolaylı yollarla anlatmaya çalıştı.” 98

      Bu gibi durumda aile başı olan baba, nadiren de olsa eşine ve hatta kızına da danışırdı. Örneğin, eserde Çelem Dede Şeveli, kızını isteyen Şeyhel’e şöyle cevap verir:

      “… Bu türlü işler benim eşimden sorulur! Kızım da karşı değilse, ben ne diyeyim? Evlen!” 99

      Ama evlilik meselesinde annelere ve kızlara sorulduğu yine de çok nadir görülürdü. Evin reisi olan baba, kararı daha çok kendi verirdi. Bu durum, sadece Gülbanu ile değil, onun büyük görümcesi Minnisa için de aynı olmuştur:

      “Bir hafta ya geçti ya geçmedi iyi bir yerden görücü geldi. Babası, kızından razı olup olmadığını sormadı. Fakat Minnisa insanlardan duyduklarına memnun olup içini ferah tuttu.” 100

      Babası kıza bu evliliği isteyip istemediğini sorduğunda da kız, babasına ancak üçüncü kez sorulduktan sonra cevap verir, yine evlendirilecek erkeği beğendiğini ve onunla evlenmeye razı olduğunu açıkça bildirmez, böylece son sözü babasına bıraktığını imalı bir şekilde anlatmaya çalışırdı:

      “Merhaba cevap vermedi. Bunlara yan oturup önlüğünün kenarını bir katladı bir düzeltti. İhtiyar bir kez daha sordu, kız yine ses vermedi. Üçüncü kez sorunca, önlüğünün kenarıyla oynayarak kızardı ve gözlerini ayağındaki çabataya 101 dikerek, yavaşça utangaç bir sesle ‘Bu ne demek şimdi baba! Ben bu işlerden ne anlarım?’ dedi.

Скачать книгу


<p>90</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 523.

<p>91</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 453.

<p>92</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 447.

<p>93</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 446.

<p>94</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 509-510.

<p>95</p>

Nasıyri, Kayum. Saylanma eserler. Dürt Tomda. 3 Tom. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 2005, s. 241-250.

<p>96</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 438.

<p>97</p>

Kantun: Çar zamanında Başkurdistan’da küçük bir bölgeye seçilen başkan, memur.

<p>98</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 438.

<p>99</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 453.

<p>100</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 510.

<p>101</p>

Çabata: Ihlamur ağacının lifinden örülen ve genelde köyde giyilen bir çeşit yazlık ayakkabı.