Seyahatü'l Kübra. Karçınzade Süleyman Şükrü

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Seyahatü'l Kübra - Karçınzade Süleyman Şükrü страница 17

Жанр:
Серия:
Издательство:
Seyahatü'l Kübra - Karçınzade Süleyman Şükrü

Скачать книгу

beyaz ve şeffaf yanakları elma gibi kırmızı ve renkli olan Ispartalılar boy boslu yakışıklı ve güzel yüzlüdürler. Barındıkları evleri basit olsa da sağlık açısından uygun ve kullanışlı yerlerdir. Sokakları temiz, çarşı ve pazarı çok güzel ve her şey bulunabilmektedir. Çok lezzetli ve kaliteli olan suyundan dişleri karartma özelliği olduğundan herkesin dişleri siyahtır.

      Kömür tozunu ya da ateşte yakılıp dövülerek un hâline getirilen kemik külünü misvak ile dişlerini sürüp devam etseler cezbedici güzelliklerini gölgeleyen bu geçici duruma zaman içinde önlem almış olacaklar.

      Şehrin konumu düz, fakat arazi yüksektir. Havası serin ve kışı serttir. Bu nedenle vücudu ısıtan gıda maddelerini yemekten hiç çekinmezler.

      Şehrin varlıklı olanları nefis yemeklere çok meraklıdır. Her ne kadar hazmı kolay yemek çeşitlerine alışkın iseler de fukara kısmının yediği yemek çoğunlukla lobyadır.

      Dağları sarı kumdan taşlaşmış köfke olması ve orman bulunmaması nedeniyle yakacak pahalıdır. Aşçı, fırıncı ve kebapçı esnafı işlerinde çok becerikli olmakla beraber temiz giyinişli güzel adamlardır. Son derece özen göstererek pişirdikleri yemekler afiyetle yenir. Kabûne tabir edilen bir tür etli pilav ile kaymaklı kadayıf bölge aşçılarının kendilerine has yemeklerindedir.

      Eski Yunanlılar döneminde Herküllülerin yaptıkları Truva savaşından sonra ve MÖ 1184’te Mora Yarımadası’nın Mesine, Sparta, Ağros ve Amanos kasabalarından Anadolu’ya göçen Rumlar içerisinde; Spartalılar bu bölgeye, Argoslular terk edilmiş Ağras köyünün bulunduğu mahalleye, Mesineliler Eğirdir yakınlarındaki Sevinçbey ovasındaki Mislinler beline ve Amanoslar da yine Eğirdir sınırlarında ve şu an Anamas Ortası olarak bilinen araziye yerleşmişlerdir. Toplulukların her biri yerleşip inşa ettikleri köylere eski topraklarından isimler koymuşlardır.

      Roma tarihçilerinden Strabon’un “Afriçya toplulukları tamamıyla Avrupa kökenlidir.” diye yaptığı cahilce iddiası delil olarak sunduğu şey bu bir avuç Rum’dur. Söz konusu göçmenlerin bu bölgeye verdikleri ilk isim olan “Sprat” zaman içerisinde Anadolu insanının her kelimesi elif ile anması nedeniyle “Ispart” kelimesine dönüşmüştür. Selçuklu sancak beylerinden Hamid Bey’in hayatı boyunca bir kere ziyaret ettiği ve kasaba şeklinde olduğu için Hamid Şehri adını almıştır. Güçlü Osmanlı Devleti’ne geçmesinden sonra ve yakın döneme kadar bu isim kullanılmıştır. Şehrin sonradan elde ettiği gelişme ve bayındırlık üzerine isimi bu zatın ismine “Hamid Âbâd” adı verilmiştir. Sınırları: doğusunda 30 kilometre mesafede bulunan ve yüzyıllarca bağlı bulunduğu kadim Eğirdir ile birlikte Yalvaç, Karaağaç kasabaları ve Gönen ve Geçiborlu köyleridir.

      Doğrudan kendisine bağlı on iki köy bulunmaktadır. Buna bağlı olarak 4,274 hane ve 13.152 nüfusludur. Konya’nın yaklaşık olarak 184 kilometre batısındadır. Bu ferah şehir, güneyden kuzeye doğru akan çok güzel bir akarsuyun sahiline kuruludur. Şehirde üç katlı yüksek ve süslü bir hükûmet konağı vardır. Bu yapının önünde ise Zümrüt yeşilliğinde ve genişçe bir talim yeri bulunan çok büyük bir kışla ve askerî depo bulunmaktadır. Civarında ise Posta ve Telgraf Müdürlüğü, birer Ziraat Bankası ve Osmanlı Bankası şubesi, eğitimi çok iyi derecede olan bir Rüştiye Mektebi, birkaç ilkokul, yedi medrese, altı yüz cilt Arapça kitabı bulunan bir kütüphane, mahir doktorların toplandığı bir uygulama merkezi, on cami ve mescit, sekiz Rum kilisesi, bir Ermeni kilisesi, yedi han, yedi hamam, sekiz yüz yetmiş altı dükkân ve mağaza bulunmaktadır. Şehrin kıyısından geçen akarsudan birkaç su kanalı ile alınan berrak sular sokaklara iki taraflı yapılan düzenli suyollarında çok güzel bir ahenk katarak akarlar. Ovanın en verimli köyü İslamköy, Ağras, Göndürle, her biri aşağı ve yukarı olarak ikiye ayrılan Findos ve Ali köyleri civarıdır.

      AĞROS KÖYÜ (TERK EDİLMİŞ)

      Ağras köyü, Toros Dağları’nın Akşehir’den ayrılarak Afyonkarahisar üzerinden Aydın topraklarına kadar uzayan Gelinci Dağı kısmı eteğinde bulunmaktadır. Kendisinden 10 kilometre uzaklıktaki il merkezine göre tarihî eser çeşitliği ve konumun güzelliği anlamında daha üstün ve muntazam bir yerdir.

      Ağraslılar Samsun’dan daha kaliteli ve yılda yüz yirmi 5 bin kilo civarında içimi güzel ve kokusu hoş türün yetiştirirler. Buna rağmen kendi aralarında bir şirket kurup Mısır, Sudan, Hindistan, Siyam, Cava, Çin ve Japonya taraflarına bu ürünleri göndererek bu mütemadi işlerinin karşılığını hakkıyla almayı düşünmezler.

      AĞLASUN KÖYÜ

      Ağlasun kazası İncirli ile birlikte bağlı oldukları Burdur sancağının dört saat güneyi batısındadır. Isparta’nın güneyinde olup kendi adıyla anılan boğazdan geçerek üç fersah mesafedeki yeşil bir dere içerisindedir. Ağlasun yüz doksan haneli ve yedi yüz yetmiş beş nüfusludur. İncirli ile birlikte yirmi beş köy ve dokuz yüz yirmi üç hane ve üç bin beş yüz nüfusa sahiptir. “Sağlassun” (Sagalassos) adı verilen antik bir şehrin enkazı üzerine kuruludur. Bu nedenle etrafı tarihî eserlerle doludur. Bu kazanın merkezinde sağlam bir ulu cami, birkaç mescit ve iki ilkokul ve büyükçe bir hükûmet konağı mevcuttur. Eğirdir Gölü’ne akan eflatun kaynak suyunu teşkil eden Aksu Nehri’nin bir kolu bu kasabanın içinden geçmektedir. Bu nedenle her tarafı bağ ve bostanla kaplıdır. Ziraat ve ticarete çok meraklıdırlar. Çalışkan ve misafirperverdirler. Ağlasunlular Isparta, Burdur ve Antalya pazarlarına düzenli bir şekilde gidip kiralama yoluyla yer katılırlar. Son derece verimli topraklarında her çeşit hububat ile birlikte ceviz, badem, üzüm, incir gibi meyveler bolca bulunur. Halkı huzur ve refah içerisinde yaşamaktadır.

      İNCİR VE SUSUZ HANLARI

      Bu çifte hanlar Ağlasun kasabası sınırlarını yarısını içine alan uzun derenin Acıbadem ovasına bakan ağzındadırlar. Aralarında beş dakika mesafe bulunmaktadır. İncirli köyüne yakındır ve manzaraları çok güzeldir. Selçuklulardan bugüne kalan değerli eserlerdendirler.

      1 metreye 70 santimetre ebadında kesme taşlardan yapılmıştır. Bu insanda hayret uyandıran yapıların yapımına Melikşah döneminde başlanmış ve Kılıçaslan döneminin ortasına kadar devam etmiştir. Burası bölgenin emniyet ve huzurunu sağlayan atlı bölüğüne özel yaptırılmıştır. Zaman içerisinde sularının kuruması nedeniyle adı Susuz Han olarak adlandırılan yapı tamamlanmıştır. Fakat büyük bir kısmı tamamlanan İncir Han’ın doğu tarafı Haçlıların eşkıyalıkları döneminde akim bırakılmıştır. Bu nedenle yontulmuş büyük taşlar ve kapanmak üzere olan yüksek kemerlerin çevresinde serpilmiş durumdadır. İncir Han’ın mevkisi şehir ve kasabalardan ana yolarla uzak sapa köylerin arasındadır. Bu nedenle haftada bir kere açık pazar kurulur. Çok eski dönemden beri devam eden bu pazara kimse üzerinde para ile gelemez. Değiş tokuş ile alışveriş yapılan bu açık pazara köylüler yağ, bal, yumurta, zahire, keçi, koyun, karasığır ile manda ve av derileri gibi önemli şeyler getirirler; Isparta ve Burdur’un pazarcı kumaşçıları da yerli ve yabancı ürünler ile “komşu çatlatan” olarak tabir edilen solgun renkli basmalar getiriler. Buradan bir saat uzaklıkta doğuya doğru gidilince kadim üzüm bağları ve eski ağaçlar ile kaplı toprağı güçlü bir doğa içerisinde olan akarsuyu olmasa da yağmuru bol verimli yeşil bir düzlüğe girilir. Buraya Selçuklu sultanları tarafından birkaç büyük sarnıç yaptırılmıştır. Bu nedenle buraya “Sahrinç bağ arası”

Скачать книгу