Seyahatü'l Kübra. Karçınzade Süleyman Şükrü

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Seyahatü'l Kübra - Karçınzade Süleyman Şükrü страница 13

Жанр:
Серия:
Издательство:
Seyahatü'l Kübra - Karçınzade Süleyman Şükrü

Скачать книгу

atfedilmektedir. Hayat hikâyesine dair elde ettiğim kolay anlaşılır bilgileri aktararak okuyuculara ulaştırdığım Dindar Beyzade İshak Bey de Zortî Baba hazretlerinin türbesi yakınında bulunan mescit ile sakahanenin arasındaki avlu kapısının sol tarafında yatmaktadır. Bir çukur alan içinde kalan kabri unutulup gitmiştir. Mezar taşlarından bir parçası hâlen mevcut olmasına ve üzerinde tafsilatlı bir açıklama bulunmasına rağmen gafletten gözünü açamamış şehir halkı hâlen daha bu zatın kim olduğunu fark edebilmiş değildir. Merhum İshak Bey’in babası Dindar Bey ise Eskihisar kabristanında Veli diye ziyaret edilen etrafı çevrili mezarda yatmaktadır.

      DİĞERLERİ

      Yukarı Yazla’da yatan Mehmet Çelebi hazretleri, kıymetli babaları ve dedeleridir. Eğirdir’de doğmuş olan bu veli şahsın babası Azerbaycan taraflarında bulunan Hovi kasabasındandır. Bir bakımdan allame olan dedeleri Horasan’dan gelerek Taşmedrese’de ilim yaymakla meşgul olmuşlardır. Zahirî ve bâtıni ilimlerde yüksek bir mertebe elde etmiştir.

      Kendisi Nakşibendî şeyhidir. Kalenin topal Timur’a teslim edilmemesinde ve özellikle saltanat kesintisi esnasında Çelebi Sultan Mehmet Han hazretlerine itaatin gerekli ve zorunluluk olduğuna dair her tarafa yazı göndermiştir. Sahipsiz kalmaları nedeniyle ne yapacaklarını şaşıran halkı bu devlet adamına yönlendirip itaat etmelerini sağlayan bu âlimin son derece yararlılıkları görüldüğü için Sultan Mehmet tarafından kendisine genişçe arazi ve yardımlar verilmiştir. Öyle ki, bu zata tebrik olarak kale kumandanlarına özel verilen tuğ dahi verilmiştir. Kendisi muhafızlıkla da görevlendirildiği için bu tuğ şu an dahi kabirlerinde bulunmaktadır. Fakirlerin ve zavallıların hâlen daha karınlarının doyurulduğu dergâhlarının vakfı dâhilinde olan ve Burdur’da bulunan küçük hamamda hastalıklı bir şekilde girip yıkandıktan sonra şifa bulunduğu bizzat tecrübeyle sabittir. Çok işlek olması nedeniyle diğer hamamlara göre birkaç kat yüksek ücret ile kiralanmaktadır.

      Aşağı Yazla’da kabri bulunan Tizmirat hazretleri ve etrafındaki diğer ziyaretler bu zatın talebeleridir. Tizmirat hazretlerinin türbesine bitişik büyük hangâh, Mevlevi tarzında eni yarım metre boyu 1 metre ebatlarında kesme taşlar ile yapılmış büyük bir camiye benzemektedir. Bu devasa hangâhın geniş semahanesi karşısında neyzenler özel yüksek bir mahfil vardır bunun etrafında ise çilekeşlere özel birçok oda mevcuttur. Çok geniş olan meydanının ortasında oval bir şadırvan bulunmaktadır. Yükseldikçe derece derece darlaşan kubbesi yaklaşık olarak 50 metre yüksekliğindedir. Hava ve ışık almak için şişe ağzı gibi açık bırakılan tepesindeki delik 10 metrekaredir. Bunlardan başka Beltaşı’nda yatan Karadede ile şehir içindeki Seyfi ve Bereket dedeler de Mevlevi tarikatının önde gelenleridir.

      Yarımada üzerindeki iç kalenin Enderun kıyısında yatan Arap Dede hakkında yeterli bir bilgi bulunmamaktadır. İsminden dolayı Mevlevi dedelerinden olduğu anlaşılmaktadır. Diğer memleketlerdeki kale kapısında yatan ve yalnız Kesikbaş Dede namıyla bilinen şehitlerden olduğu kanaati vardır. Anadolu’da yaşayan büyük din önde gelenlerinin tamamına ayırmaksızın evliya anlamına gelen dede lafzını kullanırlar. Yumrutaş tarafında da “Eli kepçeli” namlı bir ziyaret vardır. Eğirdir’de yatan dini şahsiyetlerin en eskisi olan bu zat Emevî halifeleri döneminde her tarafı sarsan istila ordularının bıraktıkları şehitlerdendir.

      Emevî sultanı Abdülmelik zamanında Hicri 69’da Eğirdir Kalesi’ni kuşatma altına alındığı gün İslam ordusunun mutfak yeri bu şehidin yattığı yermiş. Karadan kuşattıkları kaleyi dönemin harp usulü gereği topluca saldırıya geçen gaziler Yukarı Belen adı verilen mevkiye kadar ilerledikleri esnada, dağın uçurum kısmına yerleşen düşmanların sürekli yuvarladıkları iri kayalar savaş düzenini darmadağınık ederek çok sayıda dindaşımızın ölümüne sebep olmuştur. Bu nedenle gerilemeye başlandığı esnada aşçılık görevi yapan bu gayretli zat bozulan askerî düzenden cesaret alarak ilerleyen kâfirlere karşı koymak amacıyla sahibi şehit düşen bir atın üstüne çıkarak elindeki kepçe ile kızgınlıkla saldırıya geçmiştir. Bu hareketiyle saldırıyı yeniden başlattığına şahit olan cesaretli Araplar “Unzur fi yed’ulmalik” (Eli kepçeliye bakın!) sözünü şaşkınlıkla söylemeleri üzerine Eli kepçeli namını almıştır. Kendisi bu vakanın yaşandığı yerde şehit düşüp oraya defnedilmiştir. Oluklacı Dağı’nın güney kısmına düşen tepenin yamacında biriken ve daha önce bahsedilen volkanik maddeler asırlardan beri yüksek yerden korkunç çığlar şeklinde uçarak Yumrutaş merası ile Köşkler mezarlığının kapladığı zamanla bu muhterem şehidin kabrinin etrafından tepeler meydana gelir. Böyle dönemlerde dahi kabrinin üzerine bir çakıl dahi sıçramadığına şaşkınlıkla şahit olanlardan biri de benim. Nis’te yatan manevi şahsiyetlerden Şeyh Müslihiddin hazretlerinin bağlı oldukları manevi tarikatın hangisi olduğunu hatırlamıyorum. Bu zahit kişinin kabrini ziyaret ettiğimde mezarı önünde yığılı duran taşların ne olduğu Nislilere sordum.

      Vaktiyle Taşmedrese’de zahirî ve bâtıni ilimleri öğreten ve çok samimi bir mümin olan bu mübarek zatın gelmesinin amacı keramet iddiasındaki rahipleri susturup onların dinlerinden dönmelerini sağlamaktı. Manevi anlamda karşılık veremeyen kâfirler onu devamlı taşlamaları üzerine keramet göstermek durumunda kalmıştır. Üzerine yağdırılan kayrakları henüz havada iken kapıp elleri ile hamur gibi sıkarak düşmanlarına doğru göndermiştir. Bunu görme bahtiyarlığına erişmekle övünen oradaki müminler bu taşları bereket olur düşüncesiyle topladıklarını ve vefatından sonra kabrinin başına koyduklarını soruma cevap olarak söylediler.

      Hicri sekizinci yüzyılın ortasında Eğirdir’e de uğradığı daha önce bahsedilen seyyah İbn Batuta’yı yanında misafir eden müderris işte bu mübarek zattır. Kabri önünde şu an dahi yığılı bir hâlde bulunan taşları elime alarak dikkatli bir şekilde defalarca inceledim. Bir insan sulanmamış hamurdan yapılan meleksiyi15 ya da bilinenin dışında sertleşmemiş çamurdan tasarlanan topu avuçlayıp sıktığı zaman tazyikin gücüyle parmakları arasından nasıl çıkar ise bu zatın elleri içerisinde bu taşlar da o şekilde dışarı çıkmış. Öyle ki avucunun içindeki çizgiler ve derisindeki gözeneklere kadar üzerlerine nakşolmuştur. Mevcut ziyaretlerin en bilineni ve meşhuru bunlar ile İmaret Mahallesi’nde yatan Kabasakal adındaki veli zattır.

      EĞİRDİR’İN SUYU VE HAVASI

      Her türlü ihtiyaçlarda kullanılan başlıca suların bir tanesi bir buçuk fersah16 ileride Camiliyayla yakınında bulunan Akpınar köyü üstündeki kaynağından büyük yürütmeler ile getirilip bütün çeşmelere paylaştırılan meşhur Yılankıran Suyu, diğeri de her tarafı taşlık ve çakıllık olan gölün lezzetli suyudur.

      İçkale’nin iç tarafı ile diğer basık yerlerde bulunan mahallelerde eski ve yeni, birçok kuyu mevcuttur. Bu suların soğuk olmaktan başka özel bir yanları yoktur.

      Kasabanın güney tarafında kalan Taşlıburun ile ırmak arasındaki bataklıklar ile Kuruköprü kaldırımlarının sağ ve solundaki bataklıklar, doğusu kuzeyi güneydoğusu ufuklara kadar açık olan bu şahane manzaralı şehrin havasının güzelliğine bazen zarar vermektedir. Her ne kadar bu bataklıklar bir saat mesafe uzaklıkta olsalar da haziran ayının ortasından ağustos ayının ortasına kadar üzerlerine çöken zehirli havayı güney rüzgârının estiği zamanlarda kasabaya kadar taşmaktadır. Bu da şehrin havasının bir miktar ağırlaşmasına sebep olmaktadır.

      Ortalarından

Скачать книгу


<p>15</p>

Topu.

<p>16</p>

Yaklaşık beş kilometrelik bir uzunluk ölçüsüdür. (ç.n.)