Seyahatü'l Kübra. Karçınzade Süleyman Şükrü

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Seyahatü'l Kübra - Karçınzade Süleyman Şükrü страница 11

Жанр:
Серия:
Издательство:
Seyahatü'l Kübra - Karçınzade Süleyman Şükrü

Скачать книгу

yer görülen çukurlardan anlaşılmaktadır. İnek-denizi bayırını batı tarafından sınırlayan sırtta bulunan Hızır İlyas Mağarası yakınına eski zamanlardan beri Öksürükkayası denilir. Bu eğri büğrü taşa çok eskiden beri öksürüğe tutulanlar gelmektedir. Üzerine tükürdükleri toprağı taş parçaları ile bastırarak arkalarına bakmadan dönmek gibi hâlen daha uygulanan tuhaflıklar öküze tapan Midyun devrinin dinî âdetlerindendir.

      Kasabanın batısında bulunan Oluklacı Dağı’nın güney kısmındaki tepesinde bugün Sivri olarak bilinen ve bir zamanlar eski volkandan dökülüp biriken lav artıkları asırlar boyu varlığını devam ettirmiştir. Tahminen Hicri 1297 yılı Şubat ayında aniden aşağı kayıp Yumrutaş merasındaki büyük mezarlığı kısmen kaplamıştır. Bu esnada bu yol üzerinde şehre giren Yılankırkan suyunun yatağını da bozması nedeniyle Büyük Hamam için yakınlardaki göl kenarına depo kurup su alma durumunda kalınmıştır. Hamam ile göl arasındaki yolun sahili takip eden kenarında yetişen ve poyrazın şiddetli estiği zamanlarda kütüğü dalgalar içinde kalan Ulu Çınar’ın gölge saldığı sahildeki şeffaf taşların üst kısmı bu ihtiyaç nedeniyle havuz hâline getirilmiştir. Bu çukur açma işi esnasında 1 metre derinliğe gelindiğinde ağzı kapalı eski bir çukur ortaya çıkmıştır. Ben o zamanlar on beş yaşlarındaydım. Okulun teneffüs verdiği zamanlarda abdest almak amacıyla oraya gitmiştim ve bu olaya tesadüfen tanıklık ettim. Bu olayı tamamen hatırlıyorum. Sürekli dalgalı olan böyle bir yerde böylesi bir çukurun mevcut olması oradakileri hayrete düşürdü ve hemen ölçüm yaptılar. Fakat her ne uzattılar ise bir noktaya ulaşamadılar. Bu kişiler hayret içerisinde konu ile alakalı konuşurlarken biraz ileride su kenarında balık avlayan çocukların yanlarına gidip biraz önce keşfedilen kuyunun derinliğini ölçmek için balık tutmaya yarayan iplerini istedim. Teklifimi geri çevirmediler. Mütebessim bir şekilde teslim ettikleri iplerinin hepsini birbirine bağlayıp ucuna da bir taş bağladım. Ardından içi su dolu kuyunun içine sarkıttım. İpleri birleştirilmesi sonucu 20 metreden daha fazla bir uzunlukta olmasına rağmen kuyunun dibini bulamadım. Bu gölün meydana gelmesinden önce bu bölgede yerleşik toplulukların yaptığı eserlerden olduğu ve yüksek yerlerde olsalar da olağanüstü derinliğe sahip “Han Ardı” ile “Vedireli” adlı kuyuların üçüncüsü olduğuna şüphem kalmadı. Su taşımacılığı ile uğraşanlar söz açılınca bunlardan ayrı şehrin güneyinde bulunan Yumrutaş adlı basık bayırdan gölün içine doğru yani Felekabad şehrine kadar uzayan ve harç ile sağlamlaştırılmış ve genişlikleri 4 metreyi bulan su yollarının olduğundan bahsetmektedirler. Bunları söylerken bu su mecralarının sağlamlığını vurgulayarak övgü dolu ifadeler kullanırlar.

      Bu kadar su ve su yolları varken yer yer kehrizler de varlığı Felekabad şehrinin büyüklük ve zenginliği göstermektedir. Eski milletlerin inşa ettikleri bu su kanallarında biri de Demirkapı Mahallesi’nde mevcut olan Burhan Mektebinin bulunduğu mevkidedir.

      Hükûmet binası yakınındaki eski Tahtapazarı bölgesine bir rüştiye yapılırken eskiden beridir metruk bir hâlde yıkık bir şekilde olan Burhan Mektebi yıkılarak kerestelerin bu inşaatta kullanılma üzere kaldırıldığı esnada bu su kanalı gün yüzüne çıkmıştır. Gündelik olarak suyunu kullandıkları göle yer altından ulaştığı eski adamlar tarafından fark edilememiş ve üzerine tuvalet yaptırıldığı görülmüştü.

      Bunlar ile birlikte yarımadanın sonundaki İçkale, Lid Kavmi’nin Sivri Ardı ismini adını verdikleri alana Kelpim Sabah tarafından yaptırılmış makara Romalılardan kalma tarihî eserlerdendir. Taş-medrese ile Ulu Cami, kemer üzerindeki minare, Büyük Hamam, Yazla’daki Hangah, Baba Sultan Veli Türbesi ve Sakahanesi, şehre akan su yolları, mevcut bütün çeşmeler, mahalle mektepleri, kütüphaneler ise Selçuklu sultanları ve Osmanlı ileri gelenlerinin hayratlarıdırlar. Yukarıda harabesinden bahsettiğim Burhan Mektebi bana halk arasında hâlen daha konuşulan garip bir olayı hatırlatmaktadır. Cennetmekân Sultan Abdulaziz Han haretleri zamanında yükselip sonradan başvurduğu hile yoluyla kötü şöhreti her tarafa yayılan Maktül Hüseyin Avni Paşa tahsiline burada başlamıştır. Bununla birlikte kendisi Eğirdirli değildir. Karaağaç kazasına bağlı Afşar nahiyesinin Gelendost köyünden eşekçi Ahmed’in oğludur.11O dönemlerde ilkokuldan dahi mahrum olan ve cehalet içinde yaşayan bir köyde dünyaya ayak bastığı için babası Eğirdir’e getirip ayakkabıcı esnafından merhum Hacı Musa’ya emanet etmiş ve o zat da hayır yapıyorum düşüncesiyle çocuğu bu mektebe teslim etmiştir. Burada ilkokulu tamamladıktan sonra İstanbul’a gittiğini haber alan bazı nüktedan kişiler çok sayıda eşeği önüne katarak pazara gelen babası ile karşılaşınca “Ulan Eşekçi Ahmet, sıpayı İstanbul’a mı gönderdin?” diye söylendiklerinde bu duygusal ağa yapmacık bir tavırla tebessüm ederek “Gönderdim ya! Orada kocaman olur da acı acı zırlar ise hepinizi korkutur.” cevabında bulunduğu herkesçe bilinir.

      Eşekçi Ahmet’in bu şerli halefi hakkında bir önsezi olarak ifade ettiği gibi Hüseyin Avni nankörünün katıksız zırlamasındaki uğursuzluk nihayetinde kendi sonunu getirdi.

      Tren olmayan yerlerde gerçekleştirdiğim yolculukları tabiatıyla kervan vasıtasıyla yaptım. İnsaf, yiğitlik, insanlık ve nezaket denilen güzel İslami davranışlara sahip hiçbir katırcı görmedim ki şu garip rastlantı üzerine eşekçilerin de keramet ehli olabileceğine inanayım.

      ULU CAMİ

      Selçuklu Sultanı Alparslan tarafından yaptırılan caminin yapımı Hicri 464 tarihinde tamamlanmıştır. Genişliği ve büyüklüğü İstanbul’daki Fatih Camisi ebatlarındadır. Tavanı gayet yüksek ve süslemeleri de güzeldir. Fakat Fatih Camisi gibi yüksek kemerleri ve kubbeleri mevcut değildir. Hicri 1214 yılında şehir halkı üzüm bağlarında iken şehrin büyük kısmında yangın çıkması üzerine yerli eşraftan merhum Yılanoğlu Şeyh Ali Ağa12 tarafından gayet güçlü ve güzel bir şekilde yeniden yapılmıştır. Caminin tavanı İbradılı Mustafa Efendi adından hoppa bir kaymakamın emriyle 1295 senesinde eskisine göre çürük ve sanatsız bir değişikliğe maruz bırakılmıştır. Bu değişiklik esnasında caminin ortasında bulunan harikulade güzellikte nakışlar ile tezyin edilmiş ve genişçe olan müezzin mahfilini de ne yazık ki ortadan kaldırtarak yerine küçük ve basit bir mahfil yaptırılmış. Demirkapı Mahallesi’nde geçerken harabe yığınları görenleri hayrette bırakan Büyük Hamam da Alparslan tarafından yaptırılarak bu caminin vakfına dâhil edilmiştir. Bu gibi bir eserin neden ve hangi tarihte harabeye dönüştüğü konusu bilinmemektedir.

      TAŞMEDRESE

      Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Sadrazamı Tuslu meşhur Nizamülmülk’ün ilim aşkı sayesinde yapımına cami tamamlandıktan sonra Melikşah döneminde başlanmıştır. Fakat tamamlanması halefi Kılıçaslan’ın son dönemine kadar uzayan medresenin Haçlı kargaşasının ortaya çıkması nedeniyle hem tamamlanması mecburen akim kalmış hem de planlanan bazı bölümleri yapılamamıştır. Süslemeleri, genişliği ve yüksekliği ile gökkuşağına benzeyen avlusunun içe bakan kemerlerinin üzerinde ayrı bir süsleme olarak konulan yontma büyük mermerler ne yazık ki şu an binanın etrafında darmadağınık bir hâldedir. Kapıları Ulu Cami ile karşı karşıyadır. İran mimarisi örneği bu harikulade değerli yapı gayet sağlam ve desenlidir. Bir kısmı kıbleye bakan kapısını çevreleyen, bir kısmı büyük bina ile dörtgen şeklindeki çok güzel avlusunun kuzeybatısını süsleyen, bir kısmı da gökkuşağı gibi yüksek

Скачать книгу


<p>11</p>

Hüseyin Avni (1819 -1876) Sultan Abdülaziz dönemine denk gelen 15 Şubat 1874 – 26 Nisan 1875 tarihleri arasında sadrazamlık görevinde bulunmuştur. Resmî bir toplantı esnasında silahlı saldırıda ölmüştür. (ç.n.)

<p>12</p>

Yılanoğulları ya da Yılanlı Oğulları, 18. yüzyılın üçüncü çeyreğinde Isparta Sancağını yöneten önemli ailelerdendir. Adlarını Eğridir Kasabasınna bağlı Yılanlı köyünden almışlardır. Daha fazla bilgi için bk. Yücel Özkaya, Anadoludaki Büyük Hanedanllıklar, Ankara, 1992, TTK Belleten 56. Cilt, Sayı 2017 s. 835. (ç.n.)