Mutluluk Doktoru. Dr. Ecz. Metin Uyar
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Mutluluk Doktoru - Dr. Ecz. Metin Uyar страница 11
• Düşünmeye zaman ayırırken de dikkat etmemiz gereken noktalar var. Düşünmek, bir konuyu takıntı haline getirip, takılmış bir film gibi aynı sahneyi yüzlerce kez kafanızda oynatmak demek değil. Bilincinde olursanız düşünceleriniz size yarar getirir, unutmayın.
Bi Rahat Ol Ya!
Her birimiz bu cümleyi duymuşuzdur herhalde. Biz etrafı fikir bombardımanına tutuyorken, birazcık gamsız bulduğumuz bir arkadaşımız “Aaa bi rahat ol ya” demiştir. Her şeyi kontrol edemediğimiz gerçeğini unuttuğumuz anların bazılarında, zihin başlıyor: “Önce şunu halledersin, oradan buna geçersin. Ee, şu kaldı. Onun için de şöyle yapman lazım. Sonrasında şunları yaparsan, yetiştirmiş olursun. Sonuç da istediğin gibi olur.” Planlar şahane. Bir sürü iş var halledilecek veya bizi rahatsız eden bir sorun var. Zihnimizde çözümü için aşama aşama rotayı belirledik. Tamam, oldu bitti. Ama işte gün 24 saat. Biz robot değiliz. Duyguları, ihtiyaçları olan insanlarız. Planın aynı hızda ve şekilde ilerlemesine engel olabilecek bir sürü çevresel faktör var. Karşımıza yapılması gereken başka şeyler çıkabilir… Gördüğünüz gibi liste böyle uzayıp gidiyor. Yani zihnimizdeki yol haritasında hesaba katmadığımız engeller, gecikmemize yol açacak pürüzler çıkabiliyor. Ve zaten bir yarıştaymışçasına, “Bu etabı geçtim, hoop diğeri, kaldı yirmi dakika” mantığıyla, dört bir yanımızı stresle sararak sonuca ulaşmak en ideal çözüm değil. Planladıklarımızı gerçekleştirirken bu süreci sanki bir ateşin üzerinde duruyormuşuz gibi geçirmemek, kendimizi ve çevremizi germeden, rahat kalarak yapacaklarımızı halletmek mümkün. Alışkın olduğumuz bu değilse, özel bir efor sarf etmemiz gerekiyorsa, düşüncelerimizin farkına varıp kendimize rahatlamayı hatırlatabiliriz çünkü bir vana gibi, kendimizi de bir yerden fazla sıkıştırdığımızda başka bir yerden mutlaka bir patlama yapıyor. Örneğin yirmi gün çok sıkı diyet yapınca, yirmi birinci gün üç öğün sağlıksız beslenip, abur cubura saldırılıyor. Beş gün gece gündüz çalışılsa, vücut bu defa dinlenebilmek için altıncı gün on altı saat uyku istiyor. O halde, rahatlamayı unutup, “Dayan az kaldı” diye diye beden ve zihin pilimizi bitirmektense, ara ara rahat olmayı hatırlayıp dilediğimiz sonuçlara daha hızlı ulaşmak mümkün. Böylece kendimize de daha şefkatli davranmış oluyoruz üstelik. Peki siz en son ne zaman kendinize “Bi rahat ol ya” dediniz?
Tropik bir adaya seyahat edip kendimizi serin sulara bırakabilsek pek çoğumuz rahatlarız herhalde ama evde otururken hızlı ve kolayca rahatlayabileceğimiz metotlar lazım bize. Kendinizi nelerin rahatlattığını düşünürken, listedeki maddelere de bir fırsat verin:
• Sıcak bir banyo keyfi.
• Çocuklarla geçirilen zaman.
• Kendiniz ve sevdikleriniz için güzel bir sofra hazırlama süreci, mutfakta zaman geçirmek.
• Güzel bir müziğe kendini bırakmak.
• Etraftaki insan kalabalığını, sesleri, mekânları ardınızda bırakarak uzun uzun yürümek.
Aşağıdakilerden bir kısmı size tanıdık geliyorsa, kendinize “Haydi, biraz rahat ol canım” demenizin vakti gelmiş olabilir:
• Normal rutininizden daha yoğun bir iş yükünün altına girdiğiniz için stresli ve daha fazla çalıştığınız bir dönem geçirdiyseniz,
• Veriminizin ve üretkenliğinizin azaldığını hissediyorsanız,
• İşle uğraşmadığınız zamanlarda bile aklınızda proje detayları, iş teslim tarihleri, maddi hesaplar dolanıp duruyorsa,
• Rüyalarınızda bile işle ya da çözemediğinizi düşündüğünüz kişisel konularla uğraşıyor, dinlenmemiş bir şekilde uyanıyorsanız,
• Kendinize, ailenize, sevdiklerinize ayırdığınız zamanlarda bile konuyu sürekli olarak kafanızdaki mevzuya getiriyor ya da onları düşündüğünüz için ortamdan keyif alamıyorsanız…
Akışta Kal
En son ne zaman sevdiğiniz bir sanatçının konserine gittiniz? Eğer 2010’lu yıllardaysa, benzer sahnelere şahit olduk demektir. Onlarca, yüzlerce seyirci yerleşmiş, heyecanla bekliyor. Derken sanatçı alkışlarla sahneye çıkıyor, performansına başlıyor. Herkes çok eğleniyor, hafif hafif salınmaya, dans etmeye başlıyor, şarkılara eşlik ediyor… Yo, herkes cep telefonu çıkarıp sahnenin videosunu çekmeye başlıyor. Sosyal medyada yayınlayacağından, en güzel açıyı bulma amacıyla hareket ediyor sağa sola, dans etmek için değil. Konseri en güzel açıdan izleyenler kesinlikle cep telefonları yani. Ortam ışıl ışıl ama sahne şovunun bir parçası değil, flaşların ışıklarından. Biletleri de telefon başına kesseler çok daha mantıklı yani, öyle ya, başından sonuna kadar sahneden ‘gözlerini’ ayırmayanlar onlar günümüzde. Ee madem videodan izleyecektik, boş yere para ve zaman harcayıp konser mekânına gitmeseydik bari. Yaşadığımız ânı gerçekten de yaşıyor olmak bu noktada fark yaratıyor işte. Geçmişi, geleceği, hayali şeyleri düşünmektense gerçekten orada olduğumuz zamanlar, daha mutlu hissettiğimiz zamanlar, o deneyimi dolu dolu yaşayabildiğimiz zamanlar. Üstelik akışta olmaya izin verdiğimizde zihnimizin de bize sürprizleri oluyor çoğu zaman. Hayal gücümüz işbirliğine evet diyor, aylardır bulmayı beklediğimiz fikir birden kendini gösterebiliyor. Daha spontane hareket ederek bambaşka deneyimlerin göbeğinde bulabiliyoruz kendimizi.
‘Ânı yaşa’ felsefesi artık kulağa klişe gibi geliyor olsa da yaşadığımız an içerisinde olduğumuz yüzdeyi artırarak mutluluğumuzu etkileyebilmek mümkün. Modern teknolojinin de sayesinde odak sürelerimizin iyice kısaldığı şu zamanda bir şeye uzun süre konsantre olabilmek, dikkatimizin dağılmaması çok zor. Örneğin Harvard Üniversitesi araştırmacılarının 2250 gönüllüyle yaptıkları bir çalışmada, katılımcılar ellerindeki işle uğraştıkları sürenin en azında yüzde 30’unda başka bir şeyi düşündüklerini söylemişler.22
Bu durum hepimiz için geçerli. O halde bize düşen, uzaklaştığını fark ettiğimiz böyle durumlarda kasıtlı olarak zihnimizi şimdiki zamana geri çağırmak. Bu noktada aklımıza gelen soru: Nasıl anlayacağız akışta olduğumuzu? O anlar hangileri? Cevap basit, neyle uğraşıyorsak onunla harika bir uyum yakaladığımız, zaman nasıl geçmiş farkına varmadan, dikkatimizi özellikle tekrar toplamaya ihtiyaç duymadan ne yapıyorsak onunla ilgilendiğimiz anlar. Bu anlardan birindeysek sorun yok zaten. Değilsek, önce fark edeceğiz.
Uğraştığımız şeyi değil de sonucunu, getirisini, bir sonraki adımı düşündüğümüzü fark ettiğimizde, kendimize, “Bir dakika” diyeceğiz. “Daha oraya gelmedik. Şu an işin hangi aşamasıyla uğraşıyorsan ona bir bak. Konuşmanın sonunda alacağın cevap için değil, sohbetin tamamını dinleyerek otur masada.” Bu hatırlatmayla birlikte hayatımıza sadece sonuçların değil sürecin de keyfini çıkarabilme, takdir edebilme yeteneği dahil olacak. Sonrasıysa, anda olmayı başardıkça mutluluğumuzdaki artışı gözlemlemek…
• Ânı kaçırdığınızı fark etmeden bu konuda bir şey yapabilmek
22
https://www.theguardian.com/science/2010/nov/11/living-moment-happier