Mutluluk Doktoru. Dr. Ecz. Metin Uyar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Mutluluk Doktoru - Dr. Ecz. Metin Uyar страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Mutluluk Doktoru - Dr. Ecz. Metin Uyar

Скачать книгу

bile kendinize arkadaşlarınızın kedileri, köpekleriyle doya doya oynayacağınız ya da sokaktaki uysal hayvanlarla parkta koşturacağınız bir gün hediye edebilirsiniz.

      • Havanın açık olduğu bir gece, bir terasta başımızı kaldırıp gökyüzüne doya doya bakmak, derin bir nefes alıp yıldızların altında hayal kurmak enerjimizi yükseltebilecek çok ufak bir dokunuş.

      • Özellikle büyük şehirlerde, gri betonlar arasında yaşayanlar için doğanın içine, çiçeklerin arasına karışmak, bir akşam yemeğini yeşillikler içinde piknik yaparak yemek bile büyük değişiklik. Şehrinizdeki park ve bahçelerin yerlerini öğrenip boş vakitlerinizde onları tek tek keşfetmeyi denemek, iç sıkıntılarınız için aradığınız çare olabilir.

      Bağımlılıklarından Arın

      Bu bölümde ele aldığımız bağımlılıklar fiziksel maddelere olan bağımlılıklar değil, kendi yarattığımız, bedenimiz fiziksel olarak ihtiyaç içinde olmasa da bir türlü vazgeçemediğimiz şeyler. Bunlar neler olabilir? Hayatınızdaki bir insanla ‘bağımlılık’ olarak tanımlanabilecek sağlıksız bir ilişki içinde olabilirsiniz. Ya da bunca yıl emek verip kazandığınız statünüz sizin için öyle olmazsa olmaz bir seviyeye gelmiştir ki, bu durum hayatınızın diğer alanlarını etkiliyordur. Yine 21. yüzyılın ‘iyi’ sanılan bağımlılıklarından olan işkoliklik mutluluğunuzu baltalıyor olabilir. Evet, bağımlılıklar hayat kalitemizi önemli oranda düşürüyor ve evet, karşımızda negatif bir tablo var bu durumları yaşıyorsak ama durum çözümsüz değil, yeter ki bir sorun yaşadığınızı fark edip çözmeye istekli olun. Hemen o anda bir psikiyatrist/psikologdan randevu alıp yaşadıklarınızı konuşarak ilk adımı atmak elinizde.

      Çevremizde sıkça gördüğümüz bu tarz bağımlılıklara yakından bakalım şimdi de. İşine, statüsüne bağımlı halde yaşayan birileri vardır mutlaka hepimizin çevresinde. Kendini sadece işi üzerinden tanımlamak, onlarca farklı özelliğe sahip birini sadece para kazanmak için yaptığı mesleğe indirgemek maalesef çok yaygın.

      Kendini sportif, iyi bir baba, romantik bir eş, sanatsever gibi farklı özellikleriyle değil de sadece CEO Ahmet Bey olarak tanımlamayı seçen kişi, yine Ahmet Bey’in kendisi ve bu seçimi ne yazık ki bir süre sonra çevresindekiler için diğer yanlarını belirsizleştiriyor. Baktıklarında sadece CEO Ahmet Bey’i görüyorlar artık.

      Ahmet Bey’in tek yönlü bir insan olarak algılanması bir yana, mutluluğunu CEO’luğa bağlaması da riskler getiriyor. Öncelikle, çok başarılı olsanız dahi işinizi kaybetme riski var. Bir fiziksel rahatsızlık sonucu sağlığınız işinizi yapmanıza engel olabilir bir gün. O zaman ne olacak? Tüm bunlar bir yana, statünüz ne olursa olsun, günün sonunda bir insan size sadece titrinizden dolayı saygılı ve kibar davranıyorsa bir durup düşünmek lazım. Gerçekten istediğiniz bu mu? Anlamlı ilişkiler ve uzun süren dostluklar, özellikle vakit geçirmek için sizi seçen, titriniz ne olursa olsun yanınızda olacak insanlarla kurulanlardır. Haksız mıyım?

      Romantik ilişkilere bakalım bir de. İlişkilerdeki bağımlı hal, bir insana duyulan bağımlılık da hayatın kontrolünü ve mutluluğu elimizden koparıp alabilir. Anlamamız gereken ilk şey, bağlılığın bağımlılık demek olmadığı. Bir insana bağlı hissetmek, sevip değer vermekle asla onsuz olamayacağını, o olmazsa bir hiç olduğunu düşünmek çok farklı şeyler. Bir insana duyulan bağımlılık önemsenmeyip, “Ne olacak canım” diye kenara atılabilecek bir şey değil. Özellikle fiziksel/psikolojik zarar veren biriyle kurulan bağımlı bir ilişki insanın hayatına bile mal olabiliyor. “Öyle olmasını istemedi, niyeti o değildi”, “Ben böyle yaptığım için öyle davrandı”, “Şöyle yaparsam o zaman öyle olmayacak bir daha” gibi cümleleri çok sık kuruyorsanız, sağlıksız bir ilişki içinde olduğunuzu düşünüyorsanız, konuyu tekrar gözden geçirmenizin zamanı olabilir.

      Eskiye Takılma, Geleceği Kurma

      Hepimizin mustarip olduğu, mutlulukla aramıza giren yaygın bir düşünce tarzı var: Geçmişe takılıp kalmak veya yaşanmamış geleceğe odaklanmak ve hangisi olursa olsun, sonucunda yaşadığımız anı kaçırmak.

      Henüz icat edilmemiş olsa da, zihnimizdeki zaman makinesini kullanırken çoğumuz hiç çekinmiyoruz. Hooop aylar önceye, yıllar önceye ışınlanıyoruz. Zaman makinesinden iniş noktamız, genelde ya bir daha yaşanmayacağını düşündüğümüz güzel anılar ya da “Ah nasıl da yaptım” diye evirip çevirip kafamızda tekrar oynattığımız bir pişmanlık ânı oluyor. İşte kafamızdan atamadığımız, sürekli geri döndüğümüz anılar ve fikirler şu andaki bizi yavaşlatıyor, yönümüzü bulmamıza engel oluyor. Çok dik bir yokuşu çıkıyoruz, yanımızda da ağır bir valizi sürüklüyoruz adeta. Oysa valizdekileri gözden geçirip gereksiz olanları bir noktada bıraksak, yokuşu kan ter içinde yürümemize gerek kalmayacak. Bu demek değil ki geçmişte yaptıklarımızı, yaşananları objektif olarak değerlendirmeyeceğiz, gerekli dersleri çıkarmayacağız. Yapmaya çalıştığımız, sonlanmış olan bir şeyin üzerimizdeki etkisini sorgulamak ve ona gerektiğinden fazla gücü kendi ellerimizle teslim etmemek.

      Diğer bir tarafta da geleceğe gitmeye hevesli olanlarımız var. Zaman makinesiyle gidilen yön bu kez henüz yaşanmamış olan gelecek. Pek çoğumuz senaryolar yazıp –ister olumlu ister olumsuz olsun– farkında olmadan şu ânımızı kaçırıyoruz. “Kendi kafamızda kurduğumuz fantezi bir geleceğe fazlasıyla kapılıp gerçek geleceğimizi ne kadar etkiliyoruz acaba”, bunu bir düşünelim. “Sınavdan düşük alırsam sınıfta kalırım. Yazın da yaz okuluna gitmem gerekir…” diye birbirini takip eden düşüncelerle stresini katlayıp sınavdan gerçekten de düşük not alma ihtimalini artırmaz mı bir öğrenci? Geleceğe yönelik planlarımız, olası risklere dair fikirlerimiz olacak tabii, hatta olmalı. Kritik nokta, çizgiyi nerede çekmemiz gerektiğini kendimize hatırlatmak. Zihnimizdeki zaman makinesinin düğmesine bastığımızı fark ettiğimizde bir nefes alıp kendimize şimdiki zamana dönmeyi hatırlatabiliriz. Arada tatlı tatlı nostaljiler yapalım, geleceğimize dair senaryolar yazalım elbette ama sonumuz bilim-kurgu filmlerinde gördüğümüz, gittiği zamana kendini fazla kaptırıp orada mahkûm kalan zaman yolcuları gibi olmasın. Şimdiki zaman, biz farkına varmayıp göz ardı ettiğimiz sırada geçmişe dönüşüverecek. Bu kez de ellerimizden kaydı gitti diye onun yasını mı tutacağız? Buna izin vermeyelim, olur mu?

      Şükret ve Barış

      Şükretmeyi, sahip olduklarımızın farkına varıp bize kattıkları için müteşekkir hissetmek olarak tanımlamak mümkün. Kendimize var olan güzellikleri hatırlatmak, özellikle de eğer buna daha çok ihtiyaç duyduğumuz zorlu bir dönemden geçiyorsak, boğulduğundan şüphelenilen birine can simidi fırlatmak gibi aslında. Küçücük bir destekle, sizi boğacağını sandığınız denizde rahat bir nefes aldırıyor insana.

      Çoğu zaman eksiklikler o kadar büyüyor ki gözümüzde, var olanları görecek bir alan bırakmıyor. Birileri hatırlatıncaya ya da talihsiz bir durum elimizdekileri kaybetmekle yüzleştirinceye kadar da kıymetlerini fark etmiyoruz. Peki ne duruyoruz? Bilim adamlarının minnet, şükür duygularının mutluluğu artırıcı ve depresyonu azaltıcı etkisini ortaya koyan çalışmaları var. Hal böyleyken bir başkasını beklemeden neden yaşamımızı değerli kılan şeyleri kendimize hatırlatan kişi biz olmuyoruz…19

      Şükretmeyi tamamlayan

Скачать книгу


<p>19</p>

https://www.psychologytoday.com/us/blog/what-mentally-strong-people-dont-do/201504/7-scientifically-proven-benefits-gratitude