Eğer Beni Ararsan. Alba Arikha

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Eğer Beni Ararsan - Alba Arikha страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Eğer Beni Ararsan - Alba  Arikha

Скачать книгу

kalmadı, çünkü 1924’te öldü. Hepimiz yasın Franz’ın babasının yüreğini yumuşatacağını düşündük ama hiç de öyle olmadı. O da tüccardı, babam gibi perakende giyim işindeydi ama babam gibi zarif bir adam değildi. Zorba, kaba saba bir adamdı. Anneme kalırsa dini kurallara göre kesim yapan Güney Bohemyalı dindar bir kasabın oğlu olduğundan böyleydi. ‘Anca kasap duyarlılığı var onda,’ derdi annem Hermann Kafka’dan söz ederken. İşin doğrusu annemin ne Hermann’a ne de dine tahammülü vardı. Yahudi olmamıza rağmen aile içinde bu pek konu edilmezdi. Ta ki 1938’de Vaclav Meydanı’nda dev bir Wehrmacht geçit töreni düzenlenene ve hayatımız bir anda altüst olana dek.”

      Hikâyenin devamını duyma fırsatını bulamıyorum, zira Ezra onu gönderdikleri Auschwitz toplama kampının demir kapıları açılmadan hemen önce anlatmayı kesiyor. “O kapıları yeniden açmak istemiyorum,” diyor. O günlere dair bana tek söylediği önce tifüs, sonra tüberküloz kaptığı ve hayatta kalmış olduğu gerçeğinin onu daha güçlü kıldığı.

      O da benim hikâyemin devamını öğrenemiyor, çünkü benimki de annemin mavi puanlı elbisesiyle, parfümünün kokusunu geride bırakarak çekip gitmesinin ardından son buluyor. Onun yokluğunun giderek derinleşen uçsuz bucaksız boşluğunu, bu boşluğu her gün nasıl savuşturduğumu anlatmaya yeltenmiyorum. Ezra’yla ben acımızı sözcüklere dökme ihtiyacı duymuyoruz genelde. Her zamanki gibi şnitzelimizle patatesimizi, üstüne de tarçın tadını belli belirsiz aldığımız strudeli yiyor, acımızı suskun bırakıyoruz.

      Ezra zayıf, hem de felaket zayıf ve yirmi üç yaşından küçük gösteriyor. Konuştuğunda ve güldüğünde yanardöner bir parıltısı var. Onunla olmak silkinip kederimden sıyrılmamı sağlıyor. O yaşamaya devam edebiliyorsa ben de edebilmeliyim. “Cehennem annemle babamı yuttu ama beni sağ bıraktı. Ben talihliyim. Talih yüzünden suçluluk duyulmaz, sadece şükredilir ona,” diyor Ezra.

      Ondan öğreniyorum. Onunla büyüyorum. Ezra’nın benden önce bir dolu kız arkadaşı olmuş ve yataktaki becerisi beni şaşırtıyor.

      O erkek, o benim, o arzu. O şiir, o tutku ve ateş. O sigara, kösnül sözler ve ıslak parmaklar. O solgun ten, tepedeki ay gibi tıpkı.

      Geceleyin kaybın dilinde, göçmüşlerin geride bıraktığı o lisanda konuşuyoruz. Savaşın girdabı canımızı bağışladı, biz de ortak tarihimizin hayaletine meydan okurken bedenlerimiz zevk damlalarından parıldayarak sarmaş dolaş yatıyoruz.

      Sabahleyin Ezra sigarasını yakıyor, duvarda gölgesini görüyorum, sonra ağzına giden elinin hareketini ve dumanın kızgın, kavurucu güneşin ilk ışınlarıyla karışmasını.

      8

      Ezra ile birkaç aydır birlikteyiz. Romen bir esnaf olan sevimsiz ev sahibi bizi yatakta yakaladı ve Ezra’yı evden kovdu. Benimle kalamıyor, çünkü Mordechai’la Sonia’nın evindeki odamda tek kişilik bir yatak ve ufak bir çalışma masasından başka bir şey yok ve iki kişi oraya sığmamız mümkün değil. Ayrıca muhtemelen Mordechai’la Sonia da ilişkimizi tasvip etmezdi. Bu yüzden geçici olarak Lotta’nın evinde kalıyor. Aslında kıskanmam lazım – Lotta bizden yaşça çok büyük olsa da güzel kadın – ama kıskanmıyorum. Ezra’ya bütün kalbimle güveniyorum. Bana evlenme teklif etse evet derdim.

      Üstelik hiç tereddütsüz.

      Hem belki bu kalacak yer sorunumuzu da çözerdi.

      Bir şey oldu ve Ezra her ne kadar olmamamı tembihlese de tedirginim. “Merak etme, güvendeyiz,” diyor parmağını çıplak tenimde gezdirerek.

      Bir cumartesi öğle sonrası kanepemde oturuyoruz. Dışarıdan arada bir silah sesleri geliyor kulağımıza – şimdiye dek çok uzak gibi görünen savaşı, Paris’i hatırlatan bir ses. Öte yandan burada ülkenin dört bir yanında uygulanan sokağa çıkma yasağı dahil her şey daha farklı yapılıyor. Fransa’da güvenlik kavramı Yahudi olmayan herkese mahsustu. Buradaysa durum tam tersi: Kendi güvenliğimiz için evde kalmamız gerektiği söyleniyor bize. Manda yönetimi hükümet binalarına, demiryollarına ve İngiliz birliklerine düzenlenen saldırılara misilleme olarak on yedi bin kişilik bir ordu sevk ederek paramiliter Siyonist örgüt mensuplarını tutukladı. Bu operasyona “Kara Şabat” adını verdiler. Evraklara el kondu ve saklanmak üzere King David karargahına götürüldü. Hükümet terörün ve şiddetin kökünü kazıma vaadinde bulundu ama bu vaat çok donuk bir şekilde karşılandı. Neden acaba?

      Bu konuyu Ezra’ya açtığımda sıkılmış görünüyor, şaşırıyorum. “Hükümet halkı asla ehlileştiremeyecek. Çok fazla öfke var. Hem ayrıca, siyaset beni ilgilendirmiyor,” diye geveliyor ağzında.

      “Nasıl olur da ilgilendirmez? Bu Irgun mensupları barbarlardan farksız! Ülkeyi ne hale getirdiklerine baksana! Her şeyi yok ediyorlar!”

      Gözlerinde bir bakış yakalıyorum, anlık bir huzursuzluk.

      “Evet, haklısın herhalde,” diye cevap veriyor nihayet.

      Birkaç gün sonra iş çıkışı fırsat buldukça yaptığım üzere Lotta’nın evine uğruyorum. Genelde Ezra’yla başka bir yerde buluşmayı yeğliyorum, Lotta’nın varlığı halen tedirgin ediyor beni. Bu kez evde olmadığını görünce içim rahatlıyor, evde kimse yok görünüşe göre. Ezra’yı ne mutfakta ne de yatak odasında bulabiliyorum. Tam çıkıp gitmek üzereyken kulağıma sesler geliyor. Seslerin izini sürünce Ezra’yı evin arka tarafındaki bir odada daha önce hiç görmediğim bir adamla konuşurken buluyorum. Adam sevimsiz suratlı, kısa boylu ve tıknaz bir tip. Aralarında ne konuştuklarını duyamıyorum ama önemli bir konu olmalı, çünkü birbirlerine çok yakın duruyorlar ve bir konuda fazlasıyla endişeli görünüyorlar. Kapının ağzında biraz durup uzaklaşıyorum. Ezra işte o zaman bana sesleniyor. “Flora, buraya gel! Gel de arkadaşımla tanış!” diyor az önce tanık olduğum durumun hiç yakışıksız bir yanı yokmuşçasına.

      Bunun üzerine odaya geri dönüyorum ve Shlomo’yla tanıştırılıyorum. Adamın gözleri ufak, yüzü yara bere içinde, burnunun etrafında da kurumuş kan lekeleri var. Ezra’nın alışıldık arkadaş çevresine aitmiş gibi durmuyor. İbranice bir şey diyor ve ruhsuzca gülümsüyor. “Shlomo az önce bir kaza geçirmiş,” diye çeviriyor Ezra. “O yüzden ağzı gözü böyle dağılmış görünüyor.”

      “Ne oldu?” diye soruyorum.

      “Bir Arap tarafından dövülmüş,” diye yanıtlıyor Ezra. “Yanlış zamanda yanlış yerdeymiş.”

      “Ne demek istiyorsun? Ne olmuş ki?”

      “Aslında saçma sapan bir mevzu. Bir paket sigara yüzünden çıkmış bütün olay.”

      Yahudilerle Araplar arasında birkaç sürtüşme kulağıma gelmişti gelmesine ya, o güne dek kendi arkadaşlarımdan ve tanıdıklarımdan hiçbiri müdahil olmamıştı böyle bir şeye. Benim gibi onlar da Araplara saygı duyarlar. Kimse tatsızlık çıksın istemez. Tatsızlık çıksın isteyenler de Manda hükümetinin kökünü kazımaya çalıştığı o radikal grupların mensupları. Shlomo’ya bakıyorum ve acaba bu gruplardan birinden olabilir mi diye merak ediyorum. İbranice hızlı hızlı konuşuyor ve ne dediğini anlayamıyorum. Şimdi terlemeye de başlamış ve perişan

Скачать книгу